31 Mart 2012 Cumartesi

ALKIŞLARIN DAYANILMAZ ALDATICILIĞI





Aslan ve tilki baş başa vermiş konuşuyorlardı. Tilkinin kafasında kırk tilki dolaşıyor her şeyi merak ediyordu. Aslana sordu:
--Siz bizim değişmez kralımızsınız. Krallığında yaşamak bizim onurumuzdur. Merak ettiğim bir şey var. Demokrasiyle yönetilen bir yerdeki Devlet Başkanı mı daha huzurlu  yoksa siz mi daha huzurlusunuz?

Aslan tane tane konuşarak açıkladı:
—Bizde yönetim güce ve tabiata, demokraside ise halka dayanır. Halkta adam kıtlığı had safhada ise, akıl ve adalet yerine güç ve menfaat tercih sebebi olur. Ben hayvanların ne olduğunu bilirim, ona göre denge oluştururum. Güç ve menfaate yönelik tercihlerle yönetime geçen Başkan ise geniş cahil topluluğun “yaşa” naralarıyla, çılgın alkışlarıyla sarhoş olur, gerçeği göremez. Oysa cehaletin yaygın olduğu yerlerde “yaşa” narası her an yuhalamaya, çılgın alkışlar ise nefret dolu yumruğa dönebilir. Onun için Başkanların ne kadar huzurlu olduğunu bilemem ama benim kadar güvende olmadıkları kesindir.
Tilki açıklamadan memnun oldu. Sözü iltifatla bağlamayı ihmal etmedi:
—Huzurunuzda ne kadar huzurluyuz efendim.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

30 Mart 2012 Cuma

AÇGÖZLÜLÜK



Aslan ve tilki sohbet ediyordu.
Aslan, bir ara tilkideki hilekârlığının fıkralara konu olduğunu düşünerek:
-Neden bilmem ama dolandırılanlara çok acırım. Sen bu konuda ne düşünüyorsun? Dedi.
Tilki gülümseyerek cevapladı:
-Bence hiç acıma. Hak etmediği menfaate sazan gibi atlayan, hak ettiği zararın içine düşer.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

29 Mart 2012 Perşembe

TEPKİ VERMEYEN ÖLÜLER



Bilge baykuş bir şeyler yazıyordu. Karga sordu:
-Üstadım ne yazıyorsun?
Diyalog devam etti:
-Artık düşünce günlüğü yazıyorum ve paylaşıyorum. Maksadım herkesteki düşünceyi tetiklemek ve yeni düşünce pencereleri açmak.
-Peki, bu güzel düşüncen gereken yankıyı buluyor mu?
-Bu gün bulmasa bile yarın bulacaktır.
-Demek ki bugünün dünyasında pek tepki alamıyorsun. Bu gün ne yazdın düşünce günlüğünde merak ediyorum.
-Fatiha suresini
-Neden ki?
-Gerçek ölüler bedenleri ölenler değil, düşünceleri ölenlerdir. İşte düşüncesi ölüp tepki vermeyenlere karşı Fatiha suresini yazdım. Altına da;  ‘düşünmeyerek, tepki vermeyerek ölenlerin ruhuna hediye eyledim vasıl eyle yarabbi’ diye yazdım.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

28 Mart 2012 Çarşamba

MUTSUZLUĞUN KAYNAĞI



Bilge baykuşla karga sohbet ediyordu.
Karganın uzun süre düşündüğü bir soru vardı. Bilge baykuşa sordu:
-Bizler hayatımızdan şikâyet etmeden her fırsat bulduğumuzda neşeli şarkımızı söyleyerek hayatımıza devam ediyoruz. Ama insanları gözlüyorum, hep hayattan bir şikâyetleri var ve sanki mutsuzlukları hayatlarını istila etmiş gibi. Neden acaba?
Bilge baykuş bir süre düşündü, sonra açıkladı:
-İnsanlara bizden farklı olarak akıl ve irade verilmiş. Eğer insanlar bunu doğru kullanamazlarsa hayatları trajediye döner. İnsanlar farkında olmadan alışkanlarını bağımlılığa dönüştürerek iradeyi amaç dışında fonksiyonsuz hale getirirler. O zaman robotlaşırlar ve insanlıklarını hissedemezler. İradenin özgür şekilde kullanılamaması bir çeşit köleliktir. Diğer yandan insanın iradesi dışındaki sevimsiz olayları doğrudan kendi sorumluluğu gibi algılaması, üzülmesi de iradesini sağlıklı şekilde kullanamadığının işaretidir. Böyle davranmakla insan üzüntülerin yörüngesinden çıkamaz.
Karga:
-Peki, insanlık bu makûs talihini hiç değiştiremeyecek mi, hep mutsuz mu yaşayacaklar? Dedi.
Bilge baykuş kesin bir kararlılıkla konuştu:
-İnsanlar ya akıl ve iradelerini doğru kullanmayı öğrenip mutlu yaşayacaklar, ya da verilen akıl ve iradeyi iade edip biz hayvanlar gibi rahat yaşayacaklar.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

27 Mart 2012 Salı

ADALETİN BAŞLADIĞI YER



Aslanla tilki sohbet ediyordu.
Tilki bir ara birikmiş bir merak duygusuyla aslana sordu:
-Ormanın kralısın, ama hep yalnız başına dolaşıyorsun, yanında hiç koruma bulundurmuyorsun.
Aslan güldü, sonra devam etti:
-Aslında korumalarım var ama sen görmüyorsun. Benim korumalarım adalettir.  Adaletsizliğin yan etkisi korkaklıktır. Adalet insanı emin kılar ve cesarete ihtiyaç bile hissettirmez.
Tilki:
-Ama bir takım fıkralarda senin adaleti bile haksızlıkta kullandığın yer alıyor. Buna ne diyeceksin?
Aslan:
-Fıkralarda haksızlığımızın anlatılması doğru değil, komik bir şeydir. Sen hiçbir belgeselde aslanların haksızlığından, adaletsizliğinden bahsedildiğini gördün mü?
Tilki sözleri tasdik eder gibi devam etmiş.
-Haklısın, sen öfkelenmeden beni dinliyorsun, bense korkmadan sana soru soruyorum ya, işte adaletin başladığı yer burası efendim!

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

26 Mart 2012 Pazartesi

MESLEKLER KÖTÜYE KULLANILIRSA…



Bilge baykuşla, karga sohbet ediyordu.
Bir ara karga:
-Bizlerde insanlar gibi meslek sahibi olsak. Onlar hayatlarını nasıl da kolaylaştırıyor, dedi.
Bilge baykuş:
-Kötüye kullanmasalar dediğin doğru, fakat insanlar mesleklerini toplum için vazgeçilmez hale getirip daha sonra da bunu sömürü aracı olarak kullanabiliyorlar. Mesleki şovenizmin iktidarında da insanlar ciddi sıkıntı yaşıyor. Nerdeyse, doktordan habersiz bir ilaç almak, avukattan habersiz bir dava dilekçesi vermek, inşaat mühendisinden habersiz tarlaya bir tuğla koymak, orman mühendisinden habersiz bir kereste satmak, mali müşavirden habersiz bir beyanname vermek imkânsız hale geliyor. Hayat hem karmaşık hale geliyor hem yaşamanın bedeli artıyor. Biz bırakalım meslek meselesini. Karga, karga gibi yaşasın. Kartal, kartal gibi yaşasın ve mutlu olsun, diye konuştu.
Karga rahatlamıştı. Sonra Bilge baykuşa döndü, sevincini ifade etti.
-Haklısın, ağrımaz başımızı ağrıtmayalım. İnsanlığın lüzumu yok.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

25 Mart 2012 Pazar

EĞİTİM ŞART AMA…

Bilge baykuşla karga yine sohbet ediyordu. Söz döndü dolaştı eğitime geldi.
Karga merakla sordu:
-Biz de insanlar gibi eğitim alsak nasıl olurdu acaba?
Bilge baykuş izaha başladı:
-Eğitimin amacı; insanlara düşüncelerinde, davranışlarında erdemli olmayı ve aklını doğru kullanmayı öğreterek, hayata maddi ve manevi kalite kazandıracak bilgi ve yeteneklerle donatmaktır. Oysa uygulandığı haliyle eğitim, insanları egemen gücün ideolojisine hizmet eden robot ritimli varlıklar haline dönüştürmektedir. Böyle yetişenler yönetimin ortağı değil uşağı olur.  İnsanlar bir birine güven duymaz, “eğitim şart” derler ve kavgaya devam ederler. Eğitimle insanlaşacakları yerde hayvanlardan daha aşağı düşebilirler.
Karga bu açıklamalardan tatmin olmuştu. Memnuniyetini bildirdi.
-Anlattıkların benim için tam bir ders oldu.
Bilge baykuş güldü, sonra sözüne devam etti.
-Maksadım şu ki, kargam sana söylüyorum, insanım sen anla.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

24 Mart 2012 Cumartesi

HAKSIZ SUÇLAMA

Bilge baykuşla karga sohbet ediyordu.
Karga bir sıkıntısını dile getirdi:
-Size uğursuz baykuş diyen insanlar bize de aptal diyorlar. Bir bilge olarak bunu nasıl karşılamalıyım?
Bilge baykuş asıl onlar kendine baksın, der gibi konuştu.
-İnsanların en büyük aptallığı kendi cahilliklerini fark edememeleridir. Onun için aptallık yaftasını rahatlıkla başkasına yapıştırabilirler.
Karga isyanını dile getirdi:
-Ama bu haksız bir kusur yüklemeye karşı susacak mıyız?
Bilge baykuş konuşmanın faydası yok anlamında devam etti.
-İnsanlar kusuru, suçu başkasına atmakta mahirdir. İnsan bizzat işlediği bir suçu bile ya pis nefsine ya da kör şeytana yükler. Oysa ‘ben hür bir iradeye sahip insanım, ama irademi doğru kullanmayıp suçu işledim.’ demez. Onun için insanlara aldırma. Kendini bilmeyenlere söz kâr etmez.
Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

23 Mart 2012 Cuma

BAYKUŞUN BİLGELİĞİ

Bilge baykuşla karga sohbet ediyordu. Karga bazı insanların baykuşların bilgeliğine yönelik itirazlarını kastederek sordu:
 -Bazı insanlar baykuş uğursuz hayvandır. Nerden bilge oluyor?
Bilge baykuş düşündü sonra devam etti:
-Mehtap, âşıklar için romantik hırsızlar için sevimsizdir. Mehtabı romantik yapan da sevimsiz yapan da onu algılayanların özellikleridir. Bende uğursuzluk görenler bir de dönüp kendi içlerine bakmalıdır.
Karga şaşkınca sorusunu sürdürdü:
-Ne yani, uğursuzluk da ya da bilgelikle senin hiç ilgin yok mu?
Bilge baykuş net konuştu:
-Bize bilge ya da uğursuz diyen insanlar bu soruların muhatabıdır. Ama bize, hem uğursuz hem de bilge diyen tutarsız insanlardan nasıl doğru cevap alınabilir ki?

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

22 Mart 2012 Perşembe

DEVLET VE HUKUK AMACINDAN ÇIKARSA

Aslanla tilki sohbet ediyordu. Tilki bir ara aslana hem merak hem de bir çözüm anlamında soru yöneltti:
-Bizde insanlar gibi devlet kurup hukuk oluştursak, onları model alsak olmaz mı?
Aslan güldü, sonra devam etti:
-İnsanlarda vahşet ve haksızlık duygusu o kadar yüksek ve yaygın ki, sırf bunu önleyebilmek için devlet kuruyorlar, hukuk oluşturuyorlar. Durum bu olmakla birlikte, bu kez vahşeti, haksızlığı devlet ve hukuk adına yapıyorlar. Ne kadar trajikomik değil mi? Oysa bizim doğal halimiz insanlarla kıyas edildiğinde bizim masumiyet heykelimizin dikilmesi gerekir. Devlet ve hukuk bizim gibi masumlara model değil ancak ibret olur.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

21 Mart 2012 Çarşamba

TEVEKKÜLÜN BÖYLESİ



Değerli dostum Hüseyin Ayan anlattı.
Olay baba memleketi olan Ankara-Çamlıdere Bayındır köyünde yaşanmıştır.
İç Anadolu’da kış çetin geçer ve bazen özlenen bahar gelmekte nazlanır. Yoksulluğun yaygın, kışın zor ve uzun olduğu geçmiş zamanlar büyükler tarafından masal gibi anlatılır.
Bayındır köyünde de, eski yıllardaki bir kış dönemi çetin geçtiği gibi bir türlü bitmek bilmemiş. Bir yandan yakacak sıkıntısı diğer yandan hayvanların yeminin bitme tehlikesi var.
Kış mevsiminin bitmek üzere olduğu günlerden bir gün Hüseyin’in dedesi sabah bakmış ki, lapa lapa kar yağıyor, gayri ihtiyari sitemkâr bir eda ile konuşma başlamış.
-Ne biçim iş bu, ne biçim kış bu? Uzadıkça uzuyor, yağdıkça yağıyor.
Bunu duyan Hüseyin’in ninesi bu tür söylenmeyi doğru bulmamış olacak ki, ani bir tepkiyle,  tevekkül ve nükte yüklü sözünü söylemiş:
-Yağdırıyorsa mülküne yağdırıyor. Sana mı soracak?

Kaynak işi Hüseyin AYAN
Derleyen Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)


20 Mart 2012 Salı

BEDELİN BÖYLESİ

Aslanla tilki sohbet ediyordu. Yönetim konusunda tilki zaman zaman aslana taktik verirdi. Ama aslanın otoritesine gizli hayranlık duyardı. Kafasına takılan sorular vardı. Aslandan öğrenmek istedi ve sordu:
-Otorite anlayışını takdir ve merak ediyorum. Bakıyorum çoğu zaman tecrübesiz, bilgisiz, hak etmemiş olanlara makam veriyorsun ve bunlar üzerinde çok etkinsin. Oysa bir makam sahibi olmak bilgi, birikim, yetenek, zekâ gerektirir ve uzun zaman alır. Bunlara hiç sahip olmadan makama geçmiş olanlar hiçbir bedel ödemeden bu ödüle nasıl kavuşurlar?”
Aslan güldü,  sonra devam etti:
-Hiç bedel ödemeden olur mu? Asıl ağır bedeli onlar ödüyor. Ben onlardan bilgi, birikim, yetenek, zekâ istemiyorum. Onlar ki, makamın bedelini kişilik, ilke, onur ve vicdanlarını ortaya koyarak ödüyorlar. Ben onlardan kayıtsız şartsız sadakat istiyorum. Zaten kişilik, onur, ilke, vicdan devre dışı kalınca köleden daha fazla köle oluyorlar. Bunlar alta karşı despot davranır, üste karşı mutlak sadakat gösterirler. Bu nedenle otorite konusunda hiç sıkıntı yaşamam.
Tilki şaşırdı,  sonra:
-Bu kadar ağır bedeli nasıl taşıyorlar, anlamadım, dedi.
Aslan açıklama yaptı:
-Kişilik, onur, ilke, vicdan görünmez veya ben buradayım diye bağırmaz, onu sadece akil olanlar görür. Oysa makam ‘ben buradayım’ diye bağırır. Menfaatperestler için bir çeşit tapınaktır. Herkes etrafında döner. Cazibesi, şatafatı o kadar sarhoş edici ki ödenen bedelin ne kadar ağır olduğu fark edilmez.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

19 Mart 2012 Pazartesi

DOĞRU VE GERÇEK İNSAN

Bilge baykuşla serçe sohbet ederken serçe bir ara:
- Sohbetinden çok istifade ediyoruz. Sözlerinizin hayvanlar âleminde çok olumlu etkileri var. Ancak sözlerinizden olumsuz etkilenenlerin de olduğunu duydum, demiş.
Bilge Baykuş:
 -Kim ola ki ve neden?
Serçe:
-Siz insanlara ait zaafların, cehaletin, kötülüklerin altını çizdikçe insanlar hayvanların masumiyetine, sadeliğine ve keyifli yaşamına özenip hayvan gibi olmak düşüncesine kapılıyormuş.
Bilge Baykuş durumdan hoşnut olmamış, sonra:
-Biz bunları ekseni kayan insanlığın ekseni düzelsin diye söylüyoruz. Demek insanlar kolaya kaçıp kirliliği halının altına süpürüyor öyle mi? Sorunlar ondan kaçmakla ya da görmezden gelmekle çözülmez ancak yüzleşmekle çözülür. İnsanlar bizim sözlerimizi yanlış yorumlayıp bizlere benzemeye çalışmasınlar. Dünyada yeterince hayvan var. Ama dünyanın daha çok doğru ve gerçek insana ihtiyacı var, demiş.
Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

18 Mart 2012 Pazar

ASIL OLAN AKILLI YAŞAMAKTIR




Karga doğru dürüst ötemiyordu. “Herhalde ses tellerimde bozukluk var. Gidip bilge baykuşa sorayım” diye geçirdi içinden.

Bilge Baykuşa gidip derdini ilettikten sonra, Bilge Baykuş:

“Sağlık konusunda yılana danış, o tıbbın sembolüdür, bilirse o bilir” dedi.

Karga:

“Bilgesin diye geldik, bilmiyorsun,  ne biçim iş bu?”

Bilge Baykuş:

“Bildiğini bilenler bilgilidir. Ben buna ilaveten bilmediğimi de biliyorum. Bilgelik budur.”

Karganın aklı yatmamıştı, bilgelik tanımını da kavrayamadı. Bilge Baykuşa geldiğine de pişman oldu. İçin için öfkelendi, Sonra:

“Bilgesinde ne oluyor sanki. Benim yaşadığımın yarısı kadar yaşıyorsun. Bilgeliğin senin ömrüne bile bir faydası yok” dedi.

Bilge Baykuş kırıcı laf etmezdi, öfkelenmezdi de. Bu sefer gayri ihtiyari konuştu.

“Aptalca yaşadıktan sonra uzun yaşasan ne olur, kısa yaşasan ne olur?"



Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)


ŞARKINI SÖYLEMEYE BAK


Bir gün kurbağa kendini diğer canlılarla kıyaslayıp kötü şartlarda yaşadığını düşünerek mutsuz olmuş. Bilge baykuşa gidip bu derdine çözüm getirmesini istemiş:
“İnsanlar güzel ve rahat koltuklarda otururken bizim hayatımız hep çamurda geçiyor. Adalet mi bu?”
Bilge baykuş, gülümsemiş sonra açıklama yapmış:
“Bakma öyle insanların rahat göründüğüne, aslında çok zavallılar. Egoları o kadar şişkin ki bir kurbağanın şişmesinden çok daha fazladır. Kendilerini beğenmişlikte şeytanla yarışırlar. Kafalarını hiç kullanmadıkları bilgilerle doldururlar, kafaları hep karışıktır bu yüzden. Kendi ellerinde olmayan nedenlerle başlarına gelecek her şeyden kaygı duyarlar. Mutluluğu saf şekilde duyumsayamazlar.  Hem öyle koltuklarda rahat oturduklarını düşünme. En yüksek ve en güzel koltuklarda oturanlar bilsen ki ne çamurluklar üzerine oturuyorlar. Ama sen koltuğu görürsün fakat  çamurları da, çamurlukları da görmezsin. Onun için insanları bırak. Şarkını söyle vırak vırak. Keyfine bak.”
Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

16 Mart 2012 Cuma

DÜŞÜNME VE HOŞGÖRÜ



Bir köpek diğer köpeğe bir kedinin kendine nankörlük yaptığını söyleyince öbürü “zaten bunlar nankördür” deyip bu konuda ne kadar dedikodu, kanaat varsa sayıp dökmüşler. Öyle ki, konuştukça kedilere karşı öfkeleri artmış ve dayanamamış  “bunu bir de bilge baykuşa şikâyet edelim” demişler.
Bilge baykuşa gidip şikâyetlerini bildirmişler.
Bilge baykuş iki köpeği dinledikten sonra söze başlamış.
“Şikâyetiniz iki yönden yanlıştır. Birincisi kedilerin nankörlüğü konusu insanların kedilere atfettiği bir yaftadır.  O yaftadan etkilenmiş olmalısınız. İnsanlar kedileri nankör olarak etiketledikleri için beyinleri hep onların nankör olduğu düşüncesini üretiyordur. Bu ise bir yanılsamadır ve yanlıştır. İkincisi eğer kedi topal olsa ve fare peşinde koşamayıp aç kalsa ona acıyıp yardım mı ederdiniz yoksa ona kızar şikâyet mi ederdiniz? Elbette şefkatle bakardınız. Topallık yürüme işlevinin yerine getirilememesidir. Kedilerde varsaydığınız nankörlük ise iyiliğe karşı doğru cevap vermeme eksikliğidir. Varsa bile karakteristik kusurdur. Fizyolojik kusura merhamet ederken karakter kusuruna niye gazap gösteriyorsunuz?”
Köpeğin biri söze karıştı.
“Ama efendim kedi topal olursa acze düşer ve kendisi zarar görür, şefkate muhtaç olur.  Oysa karakter kusurunu kendisi bilmez ama çevresini sürekli rahatsız eder.”
Bilge baykuş:
“Bence fizyolojik kusurlara gösterdiğimiz hoşgörüyü karakter kusurlarına da gösterip elbirliği ile onun sosyal bir tedavi görmesini sağlasak sonucu değiştirebiliriz”
Köpeğin biri:
“Evet, haklısın, sanırım bu konuda bize görev düşüyor.  Bizim de hoşgörü limitini yükseltip, öfke katsayısını düşürmemiş gerekiyor.”
Bilge baykuş:
“Demek ki öfke ve şikâyet yerine, düşünme ve hoşgörü ile sorunlar yumuşayacak ve çözülecektir.”

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

15 Mart 2012 Perşembe

KENDİMİZİ TANIYORUZ



Bilge baykuş bir dala konmuş dalgın dalgın duruyordu. Bir karga geldi, biraz muhabbet etmek istiyordu. Baykuşa, “Kara kara ne düşünüyorsun?” dedi.
Baykuş, “Kara kara düşünmek insana mahsustur. Ben insanlardaki tutarsızlıkları düşünüyorum.” Dedi.
Karga, “Ne gibi tutarsızlıklar?”
Baykuş, “Ben hangisini sayayım? Bir atmacanın kafatasını öğrenmeye çalışırlar ama kendi kafataslarının içindeki beyin ne işe yarar ve nasıl kullanılır? Bilmezler. Günleri birbirinin tekrarı sanırlar oysaki yenilenmek için her gün, yeni bir gündür, fark etmezler. En büyük düşman cehalet derler ama onunla savaşmayı göze alamaz, savaşacak kardeş bir âdemoğlu bulurlar.”
Karga, “Peki bunlar seni neden ilgilendiriyor?”
Baykuş, “Aptalca sorular sorma. Kıyaslayarak kendimizi tanıyoruz işte.”

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir bir fıkra)

13 Mart 2012 Salı

Espri ve Zeka

Karga ile Tilki sohbet ediyordu. 
Karga:
“Tilki kardeş, senin zeki olduğunu biliyorum.  Senden öğrenmek istediğim bir şey var:  Kargalarla bir araya geldiğimizde muhabbet olsun diye arada bir espri yapıyorum. Ama esprilerimden daha çok kendime gülüyorlar. Bunun sebebi ne olabilir ki?” dedi.
 Tilki: “Espri zekâ ile yapılır. Aptal biri zeki görünmeye çalıştığı zaman aptallığı daha belirgin hale getirir. Esprisine değil kendine gülünür.”

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

12 Mart 2012 Pazartesi

DİNÇ VE MUTLU OLMANIN YOLU



Aslan ve tilki sohbet ediyordu. Tilki aslana sanki bir anda aklına takılmış soru gibi sordu. “Sen güçlü birisin, özgüvenin de çok yüksek, hayatından da memnunsun. Oysa insanlara bakıyorum, birçoğu yorgun ve hasta, mutsuz ve umutsuz, niye?”
Aslan bir sırrı açıklar gibi konuştu. “İnsanlar bedensel enerjilerini verimli kullanamayınca yorgun ve hasta, ruhsal enerjilerini doğru kullanamayınca da mutsuz ve umutsuz oluyorlar.”
Tilki, “peki bedensel ve ruhsal enerjiyi verimli kullanmanın bir yolu var mı?” diye sordu.
Aslan cevap verdi. “Mademki insanlar, insan her şeyin ölçüsüdür, diye övünmeyi biliyor. O halde insana dair enerjiyi de ölçülü kullanmayı öğrensin. Onu da mı ben söyleyeyim.”

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

11 Mart 2012 Pazar

VARSIN SÖYLESİNLER


Aslanla tilki sohbet ederken, bir ara aslan düşünceye dalmış ve kafasına takılan soruyu tilkiye sormuş “Bizim keyfimiz yerinde ama merak ediyorum, hayvanlar bizim yönetimimizden memnunlar mı?”
Tilki cevap vermekten biraz tereddüt etmiş, sonra “hayvanlar galiba biraz sıkıntı yaşıyorlar. Orada burada ‘ne despotik ne kaotik düzen, yaşasın demokratik düzen’ diye söylüyorlarmış.
Aslan bıyık altından gülmüş, ‘ eskiden de böyleydi şimdi de, değişen bir şey yok’ der gibi, “Varsın söylesinler, söylemekle dudak aşınmaz demiş.

 


Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra

10 Mart 2012 Cumartesi

ASLAN MAKAMI



Aslan ve Tilki’nin bir gün canları sıkılmış. Efkâr dağıtmak için: “Bu gün müzik dinleyelim. Cırcırböceği gelsin, çalsın söylesin.” demişler.
Cırcırböceği çağrılarak huzura alınmış.
Aslan:
“Bize saz çal, türkü söyle de kulağımız şenlensin. ”demiş.
Cırcırböceği:
“Efendim, emriniz başım üstüne. Ancak türkünün aslı “Türkî”dir. Türke özgüdür. Şarkının aslı “Şarkî”dir. Şarka özgüdür. Bizim ise cırcırî vardır, cırcırlara hastır. İzin verirseniz ben size cırcırî söyleyeyim.” der.
Aslan:
            “Tamam, cırcırî söyle ama aslan makamında olsun.”
Cırcırböceği:
 “Aslanın makamında, aslan makamında söylenir efendim.”
Aslan:
            “Bu işleri iyi biliyorsun, iyi bir makamı hak ettin.”
Cırcırböceği:
“Efendim,  lütfetmiş olursunuz.”
Aslan:
 “Türkî, Şarkî, cırcırî derken öyle görünüyor ki bu üslupla yükselecek makam bırakmayacaksın.” demiş.


Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

9 Mart 2012 Cuma

PAPAĞANLAR VE İNSANLAR



İki papağan konuşuyordu. Birinci papağan:
 “Ezberden konuşuyoruz ama korkmadan, özgürce konuşuyoruz. İnsanlara nazaran kendimizi çok şanslı hissediyorum. Çünkü onlar konuşmaktan korkuyor.”
İkinci papağan itiraz etti.
“Nasıl olur? Kendisini “ konuşan hayvan” olarak niteleyip konuşma ayrıcalığını yalnız kendinde gören insanoğlu, konuşmaktan niçin korksun ki?”
Birinci papağan sözlerine devam etti.
“Günlük hayatın pratiklerini konuşmak önemli değildir. Tüm hayvanlar da günlük hayatlarını devam ettirmek için kendi lisanlarıyla konuşurlar. Ama insanlar, hatırı sayılır bir şey söylemek istediklerinde, bizi konuşturmak zorunda kalıyorsa, konuşmakta ne kadar özgür sayılabilirler ki? İnsanlar kendi trajedilerini, bizi konuşturmak suretiyle komediye çeviriyor. Sonra da: ‘ Güleriz ağlanacak halimize!’ diye ahkâm kesiyorlar.”

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)


8 Mart 2012 Perşembe

EMİN OLMANIN YOLU


Aslan tilkiyle sohbet ediyordu. Kafasına bir şey takılmış gibi merakla konuşmaya başladı. “Aslında her şeye kendi merkezimizden bakıyoruz. Kendimizi hep haklı ve doğru görüyoruz. Oysa seni kurnaz hatta hilekâr beni ise despot ve zalim olarak görüyorlar. Acaba gerçek,  bizim bakış açımızla algıladığımız şey mi yoksa başkalarının gördüklerini düşündükleri şey mi? Merak ediyorum.”

Tilki düşünceye daldı. Sonra yavaş yavaş konuştu. “Bu konu çok felsefi bir konudur, benim boyumu aşar.  En iyisi bilge baykuşu çağırıp ondan bir açıklama isteyelim.”

Bilge baykuş çağrıldı ve huzura alındıktan sonra aslan sorusunu sordu.“Kendimizi hiç öyle görmediğimiz halde tilkiyi kurnaz ve hilekâr beni despot ve zalim yapan ya da gösteren şey nedir?”

Bilge baykuş düşündü sonra konuşmaya başladı. “Doğruyu söylediğimde bir zarar görebilirim. Ama erdem odur ki bir bedele rağmen doğruyu konuşabilmektir.  Eğer hükümranlık duygusu adalet anlayışıyla terbiye olmazsa ortaya despotluk ve zalimlik çıkar. Eğer akıl ahlaktan uzaklaşırsa ortaya kurnazlık ve hilekârlık çıkar. Tilki kendini ahlak, siz kendinizi adaletle donatırsanız,  ister kendi merkezinizden bakın,  isterse başkaları dışarıdan görsün gerçek değişmeyecek ve kendinizden emin olacaksınız.”

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

7 Mart 2012 Çarşamba

KİM HİLEKÂR? KİM CANAVAR?


Aslanla tilki dertleşiyorlardı. Tilki söze başladı. “Bizi hilekârlıkla suçlayan insan, hilenin en büyüğü olan Allaha karşı hile yapar.”
Aslan hayretle sordu “Nasıl?”
Tilki açıkladı. “Her gün ‘yalnız sana kulluk eder yalnız senden yardım dileriz’ diye Allaha söz verirler. Ama hemen arkasından çark edip makam ve servet sahiplerine kulluk eder ve onlardan yardım dilerler.”
Aslan “Aman sus duymasınlar, bir de seni kâfirlikle suçlayıp öldürürler. Düşün ki, bunu yapan insanlar bize de canavar derler.”

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

6 Mart 2012 Salı

YAZMAK ÖZGÜRLEŞMEKTİR


Bilge baykuş okuduğu kitaptan başını kaldırmış, arkadaşına “okudukça doluyorum, artık yazmanın zamanı geldi. Yazmaya başlayacağım” demiş.
Arkadaşı kısık bir ses tonuyla“aman başını belaya sokma sonra seni içeri atarlar” diye kaygısını belirtmiş.
Bilge baykuş kendinden emin bir şekilde, “Merak etme ben insan değilim. Yazdıkça yazgımızı değiştiririz. Bilge baykuş için bu bir iyilik ve özgürlük halidir. Ama insanların yazgısı, yazdıkça kararıyorsa, insanlık adına oturup bunu düşünmeleri gerekir” demiş.
Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra-)

5 Mart 2012 Pazartesi

DÜŞÜNMEK



Papağanla hindi sohbet ederken, Papağan “ Ben düşünmeden konuşuyorum, sen ise konuşmadan düşünüyorsun. Ama düşünmek ve konuşmak birbirini tamamlamayınca bir işe yaramıyor” demiş.

Hindi “Ben her halükarda düşünüyorum. Konuşmasam da sorun değil. Ama ben düşünme konusunda insanlara çok acıyorum” demiş 

Papağan şaşırmış sonra devam etmiş. “Düşünme konusunda insanlara niye acıyorsun? Onlar ki, ‘ insan düşünen hayvandır’  diye düşünmeyi tekellerine almışlar.”

Hindi vay zavallı insanlar der gibi konuşmuş“Acımam şu ki, insanların kolunu kesip yerine takma kol taksalar ya da gözünü oyup yerine takma göz koysalar, kıyameti koparırlar. Oysa okullarda düşünme yeteneklerini öldürüp yerine takma düşünce kalıpları yerleştiriyorlar, hiçbir insan sesini çıkarmıyor. Çünkü artık düşünemiyorlar.”

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

4 Mart 2012 Pazar

İTAATKAR YÖNETİM


Aslan, krallığında sorunlar yaşıyordu. Emirleri yerine getirilmiyor, itiraz ediliyor, bu durum ise canını çok sıkıyordu. Her seferinde zorba gücünü kullanmak yönetim hakkında genel kanıyı olumsuza çevirecekti.

Tilkiyi çağırıp bu duruma nasıl çözüm getirileceğini sordu.

Tilki, “çok kolay” dedi. Sonra devam etti. “Emirlerinin itirazsız yerine getirilmesini istiyorsan iki hususa dikkat etmen gerek. Birincisi, göreve getirdiğin hayvan o makamı hak etmemeli. İkincisi görev verdiğin hayvan görev konusunu tam bilmemelidir. Bu durumda hak etmeden makama oturan size minnet borçlu olacağı için emirlere karşı gelmesi manen önlenecektir. Ancak makamın diyet borcuyetersiz gelebilir , yinede bir itiraz olabilir. Fakat o alanda bilgisi yoksa fiilen itiraz etme imkanıortadan kalkar. Bülbülü viraneden, baykuşu gülistandan sorumlu tuttuğunda ne emredersen yapmak durumunda kalırlar. Çünküitiraz edecek bilgileri olmaz.
Bu durumda kimse senin despotizminden bahsedemez. Hatta içlerindeki bu açmazı bastırmak için yaşasın "adaletli düzenimiz" diye tempo tutarlar."

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

3 Mart 2012 Cumartesi

BİZE SİZ ÖĞRETTİNİZ.


Biri tef çalıp ayı oynatırken, kalabalıktan biri ayıya “Ayıp değil mi üç kuruş için göbek atıyorsun.” demiş.

Ayı çok kızmış sonra, “Siz insanlar değil misiniz üç kuruş için kırk takla atan. Siz değil misiniz üç kuruş para için namusunu, vicdanını, kişiliğini satan. Siz değilmisiniz bize de para karşılığı dans ettirerek bu kepazeliği öğreten. Siz değil misiniz bütün bunları yapıp sonrada ahlakçı nutuklar atan.” demiş.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

SÖZDE DENETİM


Aslan krallığındaki yönetime yönelik şikâyetlerden bunalmış. Yönetimin keyfi olduğu ve denetlenmediği konusundaki şikâyetlerin bir gün isyana dönüşeceğinden kaygılanmış. Tilkiyi çağırıp, kendi otoritesine dokundurmadan bu konunun nasıl çözüleceğini sormuş.

Tilki mesele çok basit dercesine fikrini açıklamış. “Efendim, yönetimi denetleyen bir ekip kurarsın. Ancak bu ekip tüm hayvanlar adına değil, senin adına denetim yaparlar. Senin adına ve senin emrinle denetim yapan ekip senin otoritene zarar vermez, bilakis otoriteni güçlendirir. Yönetimin denetlendiği düşüncesi hayvanlar arasında bir meşruiyet oluşturur. Böylelikle devam eden keyfi düzen, meşru düzen şeklinde algılanır.”

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

1 Mart 2012 Perşembe

İMAJ HERŞEYDİR


Aslan bir gün kendi kendine düşünmüş, sürekli kral olmanın ahlaki bir yönetim olmadığına karar vermiş. Bu düşünce onu huzursuz etmiş. Tilkiyi yanına çağırıp ona derdini anlatmış. “Sürekli kral olmak bir tiranlıktır. Bu durum imajımı zedeliyor. Beni huzursuz ediyor. Acaba demokrasiye mi geçsek diyorum, bu seferde tahtımdan olurum diye korkuyorum. Ne yapmam gerekir, bilmiyorum.” Demiş.

Tilki, tasa etme der gibi söze başlamış. “Bence demokrasiye geçelim. Fakat öyle bir mizansen hazırlayalım ki, herkes seni kendi iradesiyle seçtiğini düşünsün. Böylelikle düzen devam eder ama imaj değişir.” demiş.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)