25 Nisan 2012 Çarşamba

İNSANLA ANLAŞMAK


Bilge baykuş ve karga her gün yeni bir konuda konuşmanın keyfini yaşıyorlardı. Karşılıklı konuşma birbirine yeni ufuklar açıyordu. Karganın sorusu, bilge baykuşun açıklamaları zincirleme yeni sohbetlerin kapısını aralıyordu.

Karga bu gün bir dileğini konuşmak istiyordu. Sürekli eleştirinin iletişimde bir duvar oluşturduğunu düşünmüştü.

Merak ve temenni ile sordu:

-İnsanları sürekli eleştiriyoruz. Ama gönül isterdi ki, bütün canlılar birbirini anlasın. Anlaşamadığımız için mi düşmanlaşıyoruz. İnsanlarla anlaşmanın nasıl mümkün olacağını merak ediyorum.

Bilge baykuş ‘bu biraz zor’ der gibi açıkladı:

—Öncelikle insan kendiyle anlaşmalıdır. Sonra insan insanla anlaşmalıdır. Daha sonra da bizimle anlaşmalıdır. Oysa insan önce kendiyle anlaşamaz ve kendine yalan söyler. İnsan hoşuna gitmeyen şeyleri görmezden gelir ve kendini aldatır. Ya da işine gelen şeye inanarak gerçeğe göz yumar. Onun için önce insan kendine karşı dürüst olmalıdır. İnsanın diğer insanlarla anlaşması da ciddi bir sorundur. İnsanlar düşünürken, anlamlandırırken ve konuşurken sözcükleri kullanır. İnsan sözcüklere ise önce kendi hayatıyla ilgili anlam ve yorum ekler. Sonra da ideolojik bir şablona oturtur. Artık sözcükler sübjektif ve çatışmacı bir rol kazanır. Bu malzemeyle insan diğer bir insanla nasıl doğru bir iletişim kurabilir ki? Elinizde çiçekler değil de silahlar varsa nasıl oturup konuşacaksınız? Kendi cinsiyle anlaşamayan insanın bizimle anlaşması ise üzerinde durulacak bir konu değil, ancak Durdu Güneş'in fıkraları aramızda ortak bir alan oluşturabilir.



Durdu GÜNEŞ


(Her güne bir fıkra)

24 Nisan 2012 Salı

KİM ÇAKAR? KİM ÇAKMAZ?



Bilge baykuş sessizdi, derin derin düşünüyordu. Karga huzursuzdu.
Bilge baykuşa içindeki sıkıntıyı aktardı:
—Geçen bir insanla karşılaştım bana “şimşekle karga arasında ne fark var?” dedi. Bilemedim. Sonra kendi cevapladı. “Şimşek çakar, karga çakmaz”dedi. İnsanların bizi aptal yerine koyması çok zoruma gidiyor. Ne yapmalıbilmiyorum.
Bilge baykuş duruma açıklık getirdi:
—Hani “ineğimin alnı sakar, lakabını bana takar” derler ya, insanların size yaptıkları da aynen öyledir. İnsanların sizi aptal yerine koyması üç bakımdan yanlıştır. Birincisi, aptallık insanlara mahsustur ve sınırsızdır, ama insanlar bunu bir türlü çakmaz. İkincisi, insanlar bir musibet bin nasihatten iyidir derler. Demek ki hayatın sopasını yemeden bir meseleyi çakmazlar. Üçüncüsü, asıl olan gökyüzündeki şimşeğin çakması değil, insan beynindeki şimşeğin çakmasıdır. Beyinlerini öyle malumat cürufuyla doldururlar ki bir türlü şimşek çakmaz.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

23 Nisan 2012 Pazartesi

KİMİN YOLUNDASIN?




Bilge baykuş kitap okuyor. Karga da bir cevizi kırmaya çalışıyordu.

Karga bilge baykuşun elindeki kitabı görünce bir müjde verir gibi konuştu:

—Duyduğuma göre bizim konuşmalarımız kitap olacakmış. Bilsen o kadar heyecanlandım ki, artık bizim de gök kubbede hoş bir sedamız olacak.

Bilge baykuş durumdan memnun olmuştu. Kargaya yada karga gibilere ders olsun diye okumanın öneminden bahsetti:

—insanlar birbirinin canına okuyacağına birbirlerinin kitabını okusunlar. Ancak o zaman insanlaşırlar. İnsanlar birbirlerine ‘kitap okuma cezası’ vereceğine ‘kitap okuma ödülü’ versinler. O zaman kitap okumanın muteber bir şey olduğu anlaşılır. Kutsal kitaptaki ilk ilahi emir ‘oku’ ise ilk şeytani emir de ‘okuma’dır. İnsanlar hangi yolda olduklarını uydukları emre bakarak anlayabilirler.



Durdu GÜNEŞ


(Her güne bir fıkra)

17 Nisan 2012 Salı

İNSANIN AHLAK ANLAYIŞI



Bilge baykuşla karga mutat olarak bir araya gelmeye başlamışlardı. Sohbet etmek hem keyif veriyor hem de ufuklarını açıyordu.
Karga insan hallerine kafayı takmıştı. Kendini beğenen insanoğlu kendi zayıflıklarını görmüyordu. Son zamanlarda insanlardaki ahlak konusu kafasına takılmıştı. Ahlak İnsanların hayatını değil edebiyatını süslüyordu.
Karga, bilge baykuşa kafasına takılan soruyu sordu:
-İnsanlar kadim zamandan beri ahlaki bir ilke olarak “Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” derler. Oysa kendi hemcinsleri için buna uymadıkları gibi biz hayvanları tamamen kapsam dışında tutarlar. Zevk için avcılık yaparlar. Öldürmekten zevk almak ahlakın bittiği yer değil midir? Kendi hayatlarına bir değer vermedikleri için mi bunu yaparlar yoksa “kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” sözü ahlak adına söylenmiş insanın kendi kendine bir yalanı mıdır?
Bilge baykuş açıklama getirdi:
-İnsan bu, tutarsızdır. Peygamberleri hep bunu söyler uymazlar. Kutsal kitapları bunu emreder tutmazlar. Bu kez hayat tokadını vurur, ahlaksızlıktan toplumlar batar, yine akıllanmazlar. Ne diyelim, gafile kelam nafile kelamdır. İnsanlar gafletten kurtulsalar da bir iki kelam etsek.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

16 Nisan 2012 Pazartesi

MUTLULUK NEDİR?




Bilge baykuşla karga sohbet ediyordu. Karga sürekli insanlarla kendini kıyaslıyor, insanlara bakarak kendi hayatını tanımlamaya ve ona anlam vermeye çalışıyordu. 
Karga bir önceki sohbette insanların daha rahat olduğunu düşünmüş ancak bilge baykuştan bunun bir yanılsama olduğunu öğrenmişti.
Şimdi de bilge baykuştan insanlardaki mutluluk algısının doğru temellere oturup oturmadığını öğrenmek istiyordu.
Meraklı bir ifadeyle sordu:
-Her insan mutlu olmak istiyor ancak mutluluğu; ya erdemde ya kanaatkârlıkta ya umutta ya süreçte ya sade hayatta ya mutedil olmakta ya da bakış açısında arıyor. Sonra bunlardan da şüphe ediyor ‘mutluluk gölgedir yakalanmaz, ilgilenmezsen arkandan gelir’ diye teselli oluyorlar. Nasıl tanımlasalar bir tatminsizlik yaşıyorlar. Acaba mutluluk nedir? Biz, insanlara dışarıdan bakarak bir tanım getirebilir miyiz?
Bilge baykuş açıklama getirdi:
-Hayattaki olaylar; bir duvara yansıyan gölge ve ışık gibidir. İnsanlar da onu seyreden ve bazen üzülüp korkan bazen sevinçle coşan çocuklar gibidir. İşte insanlar; gölge ve ışığın, bir bütünün parçası olduğunu düşünüp onu ibretli ve eğlenceli bir serüvene dönüştürebilirlerse mutlu olurlar.
Karga devam etti:
-Onu beşi bilmem. Hayatı karmaşık hale getirip sonra bu karmaşanın içinde mutluluğu bulamayan insanlar belki budalalıkla yaftaladıkları bizim sade hayatımıza bakarak bir yol bulabilirler.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

14 Nisan 2012 Cumartesi

İNSANIN GÜLÜNECEK ÇELİŞKİSİ




Bilge baykuşla karga oturmuş hasbıhal ediyorlardı
Karga hayatından yakınmaya başladı:
—Bizimkide hayat mı şu insanlara bak. En güzel yiyecekleri yiyorlar. İletişimde, ulaşımda olağanüstü imkânlara sahipler. Üretilen enerjiyle hayatları ne kadar kolaydır.
Bilge baykuş, ‘hiçbir şey göründüğü gibi değil’ anlamında söze başladı
—İnsanların gerçek hallerini bilsen imrenmez, onlara acırsın. Hayatlarını cazip ve kolay gösteren şeylerin bedeli o kadar ağır ki. Yiyeceklerinin genetiğini bozar, hormon karıştırır sonra sağlıksız bir şekilde yaşar ve ölürler. Ulaşımı her geçen hızlandırarak kaza ve ölüm sayısını artırırlar. İletişim o kadar ilermiş ki; manyetik havuzların içinde fiziksel sağlıklarını bilgi kirliliği içinde düşünsel sağlıklarını kaybederler. Enerji üretiminde hepimizin yaşam alanı olan doğayı mahvederler. İnsanlar hayatı zor ölümü kolay hale getiren bir süreci nasıl da başarırlar. Şaşılacak şey. Niye bunlara imreniyorsun ki?
Karga ‘ o kadarına aklım yetmez’ der gibi konuştu:
—Valla, insan kendini hem canlıların en gelişmişi sayıyor hem de kendi eliyle kendini bozarak hayatı eziyete, dünyayı cehenneme çeviriyorsa, bunu kavramak idrakimin üstündedir.
Birde insanoğlu hep bana aptal fıkralarında rol veriyor ya, asıl gülünmesi gereken çelişki budur.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

13 Nisan 2012 Cuma

KORKAKLIK VE ADALETSİZLİK




Aslanla tilki bir araya gelmiş oradan buradan konuşuyordu. Tilki kaygılıydı. Aslana kaygılarını söyledi:
—Konuşmalarımız siyasi olarak algılanabilir. Eleştiri kültürünün olmadığı bir yerde iyiliğe yönelik bir söz bile düşmanlığa yol açabilir. Bence siyasetin tehlikeli sularına girmeden konuşalım.
Aslan durumu açıkladı:
—Biz insanlardan farkımızı ortaya koyuyoruz. O zaman insanlardaki zaaflar ortaya çıkıyor. Siyaset denilen şey esasında insanların kutsallaşmış, örgütlenmiş çıkar davasıdır. Çıkar davasında erdem kendine yer bulmakta zorluk çeker. Biz bunun dışındayız. Biz doğruyu söyleyerek, doğacak felaketleri önlersek mutlu oluruz. Sonra doğruyu söylemekten korkarsak nasıl erdemli olacağız ve nasıl özgür olacağız?
Tilki aslanı tasdik etti:
—Elbette suçsuzlar korkmamalı, korkarsa orda adalet ayaklar altındadır. Ama bu adaletsizliğin oluşmasında bu korkakların da payı vardır.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

12 Nisan 2012 Perşembe

MAKAMIN ŞEREFİ



Aslanla tilki oturmuş düşünüyordu. Tilkinin aklından kötü ihtimaller geçiyordu.
Aslana sordu:
-Kralım diyelim ki bir çakal geldi, krallık makamına oturdu. Makam diye ona saygı gösterip tabi mi olacağız yoksa karşı mı çıkacağız?
Aslan duruma açıklama getirdi:
- İnsanları hep eleştiriyoruz ama bu soruyu insanların yerleşik düşünceleriyle açıklayayım. Bir yerin şerefi orada oturandan gelir. Bir insan yönettiği makamdan şeref kazanmaz, makam şerefini orada oturandan kazanır. Bir aptal ata bindi diye bey olabilir mi? İnsanların düşünceleri gibi bizde de aynı kanun geçerlidir. Onun için çakal yerimize otursa da kral olamaz.
Tilki ‘durumu kavradım’ der gibi sözü pekiştirdi:
-Anladım kralım. Hak etmeden makama oturan, orayı işgal etmiş demektir. İşgalciye ise saygı gösterilmez, onunla mücadele edilir.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

11 Nisan 2012 Çarşamba

ÖFKENİN MÜREKKEBİNE SU KARIŞTIRMAK



Aslan ile tilki bir aradaydı. Tilki aslanın zaman zaman kükrediğini düşünerek temkinli davranıyordu.
Tilkinin aklına yine bir soru takılmıştı. Anında kükreyen, öfkelenen aslanla güzel güzel sohbet etmenin bir sırrı var mıydı? Birazda çekinerek sordu:
-Güçlü olanlar öfkeye de yatkın olurlar, çünkü öfkelerinin cezasını hep başkası çeker. Oysa seninle rahat rahat konuşuyoruz. Bunun bir hikmeti var mı ki?
Aslan güldü sonra cevap verdi:
-Hikmeti ne olacak Durdu Güneş aynı fıkrada ikimize rol verdi de, kardeş kardeş sohbet ediyoruz. Yoksa senin bu kadar rahat, benim bu kadar mülayim olmam mümkün mü? Sonra güçlü olanlar değil zayıf olanlar daha çok öfkelenir. Akıl, dirayet, basiret eksikliğinde öfke alevlenir.
Sonra diyalog şöyle devam etti:
Tilki:
-Genelde öfke insanlara has ama senin kükremen de meşhurdur. İnsanlardaki öfkeyle senin kükremen arasında fark var mı?
Aslan:
-Biz hayatta kalmak için kükrerken, enerjimizi odaklaştırıp avımıza yöneltiriz. Bunu bir öfke saysak bile faydalı öfkedir. Biz insanlar gibi öfkeyi içimize atıp; tansiyon, ülser, depresyon, migren gibi hastalıklara tutulmayız. Oysa insanların öfkeleri nefsi zaaflardan kaynaklanır. İçlerine atar kendilerine, dışarı yansıtırlar hem kendilerine hem çevrelerine zarar verirler. Hatta öyle ki, karar mevkiindeki insanların öfkeleri bir milleti bile mahvedebilir. Onun için öfke yönetimi, ülke yönetimi için büyük önem taşır.
Tilki konuşmalardan bir çıkarsama yapıp son noktayı koydu:
-Mademki, biz fıkra ortamında öfkeden uzak muhabbet edebiliyoruz. O halde insanlar da hayata mizah katarak öfkenin mürekkebine su karıştırabilirler.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

10 Nisan 2012 Salı

İNSAN BU, BİR ÇELİŞKİ YUMAĞI



Bilge baykuşla karga sohbet ediyordu.
Karga kafasına takılan soruları bilge baykuşa soruyor aldığı cevaplarla rahatlıyordu. Yine karmaşık bir ruh hali içinde sordu:
-İnsanlar özgürlüğü duyumsadıklarında “kuşlar kadar özgürüm,” derler. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Bilge baykuş duruma açıklık getirdi:
-İnsan bu, çelişkiler yumağıdır. Bir yandan özgürlüğü kuşlarla tanımlarken bir yandan da kuşları kafese koyup özgürlüklerinden ederler. Bir yanda“kuş beyinli” deyimiyle kuşları aşağılarken, diğer yanda beyinlerini kuşlarından kurtaramazlar.
Karga hayret edercesine tekrar sordu:
-Âlemin akıllısı geçinen bu insanlar gerçekleri nasıl göremezler?
Bilge baykuş, “bunlar umutsuz vaka” der gibi açıklamasına devam etti:
-İnsanlar çok ilginç; masallardaki kırk haramiyi görürler de, hayatlarındaki kırk haramiyi görmezler. Onun için soyulurlar ama soyulduklarını fark etmezler de, masallarda yaşamayı sürdürürler.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

9 Nisan 2012 Pazartesi

SUSMAK MI KONUŞMAK MI?



Aslanla tilki bir aradaydı. İkisi de konuşmuyordu. Sessizlik egemendi.
Tilki sessizliği bozdu:
-Söz orucu mu tutuyorsun? Çok sessizleştin.
Aslan durumdan dertliydi;
-Kral soytarısı gibi konuşuyoruz, ama konuşmak isabet almayınca ortada sadece soytarılık kalıyor. Bir yerde yemi görüp oltayı fark etmeyen bir alıklık, anlık hafızaya sahip bir balıklık varsa; orda kulak duymuyor, beyin de değerlendiremiyor. Bir yerde korku umudun önünü kapatmışsa; gerçek, palyaço kılığına girip fıkra olarak konuşuyorsa, orda sözün bir hükmü mü olur? Bu ortamda konuşunca, boşluğa ıslık çalıyormuşum gibi geliyor, dedi.
Tilki de durumdan hoşnut değildi. Aslanın sözleriyle rahatlıyordu. İçinden gelen bir coşkuyla aslana tavsiye ve iltifatta bulundu.
-Kralım yinede siz haykırmaya devam edin. Sesinizi şimdi duyan olmasa da tarih duyacaktır.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

6 Nisan 2012 Cuma

ÖZGÜRCE AŞK




Aslanla tilki sohbet ediyordu. Güç, egemenlik, siyaset konularından bıkmışlardı. Tilki yeni bir başlangıç yapmak istiyordu. Aslana sordu:
-Yaşlandıkça aşktan uzaklaşıyorsun sanırım. Yoksa bana mı öyle geliyor?
Aslan açıklama yaptı:
-Aşk bağımlılıktır, ondan uzaklaştıkça özgürlüğüme kavuşuyorum.
Tilki;
-Peki güzel olan aşk mı yoksa özgürlük mü?, diye sordu.
Aslan:
-Güzel olan aşk yada özgürlük değil, ruh aynamdır. Zira yansımalar ona göre değişecektir, dedi.
Tilkinin kafası karışmıştı ve son noktayı koydu:
-Onu beşi bilmem, aşkın felsefesini  yapıp kafamı da karıştırmam. Aşk mı özgürlük mü diyerek ayrıştıracağıma ben şahsen ‘özgürce aşk’ der birleştiririm.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

4 Nisan 2012 Çarşamba

SUSMAK VE KÜKREMEK



Aslan ve tilki sohbet ediyordu. Aslan bir ara sustu. Bir süre sessizlik oldu.
Tilki, bu sessizlikten aklına gelmiş olmalı ki, aslana sordu:
-Sessizliğinizde bir asalet, kükremeniz de ise bir cesaret var. Acaba insanlarla kıyaslarsanız, aranızda nasıl bir fark var?
Aslan bir süre düşündü, sonra devam etti:
-İnsanlara hayret ediyorum. Makam karşılığında susarak; kendini zillete, halkı zulmete düşürenler olduğu gibi, adalet için değil, adavet için haykıranlar var. Bunu yapanlar sonra da ahlaktan ve barıştan dem vurmasalar, bir şey demeyeceğim.
Tilki, bunlar çok doğal dercesine sözü tamamladı.
-Demek ki; insan beşer, her zaman tezada düşer.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

3 Nisan 2012 Salı

HUKUK KOMEDİSİ



Aslanla tilki bir araya gelmiş konuşuyorlardı.
Tilki söze başladı:
-İnsanlar hayvan hakları kanunu çıkarıyorlar ama hala gözleri kürklerimizin üstünde bu ne iştir? Bu nasıl haktır anlamadım.
Aslan, açıklama getirdi:
-Hayvan hakları  ha! Bir hak, sahibi tarafından kullanılamıyorsa bu nasıl haktır? İnsanlar, hayvanlara kötülük yapmayı frenleyebilmek için kendilerine bir çeşit ödev yüklüyorlar, adına da hayvan hakları kanunu diyorlar. Bu insanlar değil mi kanun koyup sonrada “kanuna karşı hile”yi icat edenler. Nasıl güveneceğiz? “İnsan insanın kurdudur” deyip kendilerine karşı bile vahşi olanlar, bize karşı ne kadar insancıl olabilir ki?
Tilki durumun çok sakat olduğunu anlayıp çaresizce sordu.
-Bizi doğanın kanunuyla baş başa rahat bırakmayıp üstüne hile yapılacak kanunlar ekliyorlar, ne yapabiliriz?
Aslan kesin ve net konuştu.
-Bir şey yapmamıza gerek yok. İnsanlar fabl türünde bizi konuşturup gülüyorlar ya, bizde onların hukuk komedisine güleriz, böylece ödeşmiş oluruz.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

2 Nisan 2012 Pazartesi

ZITLIKLARIN ANLAMLI BÜTÜNLÜĞÜ



Güvercin ve yılan bir araya gelmiş dertleşiyordu.
Yılan insanlardan çok dertli idi. Söze başladı.
-İnsanlar sana barışın sembolü, bana ise düşman gözüyle bakarlar. Seni omuzlarına alırlar, beni gördüklerinde ise öldürmeye kalkışırlar.
Güvercin yılanı sakinleştirmek istedi.
-İnsanların beni barıştan yana, seni düşmanlıktan yana görmeleri bir gerçeklik değil, bir yorumdur. Nitekim her yerde de seni düşman olarak görmezler. Bazı yerlerde zurna çalıp sana dans imkânı tanırlar. Korkunun değil, eğlencenin aktörü olursun.
Yılan insanlardaki bu eğri büğrü düşünme şekline isyan edercesine konuştu.
-Ah insanlar ah! Zıtlaşmayı sever, zıtlaşmadan düşmanlık, düşmanlıktan korku üretirler. Oysa bir bilseler ki, zıtlıkların ahenkli bütünlüğünde hayat ne kadar anlamlı ve güzel bir hale gelir.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

31 Mart 2012 Cumartesi

ALKIŞLARIN DAYANILMAZ ALDATICILIĞI





Aslan ve tilki baş başa vermiş konuşuyorlardı. Tilkinin kafasında kırk tilki dolaşıyor her şeyi merak ediyordu. Aslana sordu:
--Siz bizim değişmez kralımızsınız. Krallığında yaşamak bizim onurumuzdur. Merak ettiğim bir şey var. Demokrasiyle yönetilen bir yerdeki Devlet Başkanı mı daha huzurlu  yoksa siz mi daha huzurlusunuz?

Aslan tane tane konuşarak açıkladı:
—Bizde yönetim güce ve tabiata, demokraside ise halka dayanır. Halkta adam kıtlığı had safhada ise, akıl ve adalet yerine güç ve menfaat tercih sebebi olur. Ben hayvanların ne olduğunu bilirim, ona göre denge oluştururum. Güç ve menfaate yönelik tercihlerle yönetime geçen Başkan ise geniş cahil topluluğun “yaşa” naralarıyla, çılgın alkışlarıyla sarhoş olur, gerçeği göremez. Oysa cehaletin yaygın olduğu yerlerde “yaşa” narası her an yuhalamaya, çılgın alkışlar ise nefret dolu yumruğa dönebilir. Onun için Başkanların ne kadar huzurlu olduğunu bilemem ama benim kadar güvende olmadıkları kesindir.
Tilki açıklamadan memnun oldu. Sözü iltifatla bağlamayı ihmal etmedi:
—Huzurunuzda ne kadar huzurluyuz efendim.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

30 Mart 2012 Cuma

AÇGÖZLÜLÜK



Aslan ve tilki sohbet ediyordu.
Aslan, bir ara tilkideki hilekârlığının fıkralara konu olduğunu düşünerek:
-Neden bilmem ama dolandırılanlara çok acırım. Sen bu konuda ne düşünüyorsun? Dedi.
Tilki gülümseyerek cevapladı:
-Bence hiç acıma. Hak etmediği menfaate sazan gibi atlayan, hak ettiği zararın içine düşer.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

29 Mart 2012 Perşembe

TEPKİ VERMEYEN ÖLÜLER



Bilge baykuş bir şeyler yazıyordu. Karga sordu:
-Üstadım ne yazıyorsun?
Diyalog devam etti:
-Artık düşünce günlüğü yazıyorum ve paylaşıyorum. Maksadım herkesteki düşünceyi tetiklemek ve yeni düşünce pencereleri açmak.
-Peki, bu güzel düşüncen gereken yankıyı buluyor mu?
-Bu gün bulmasa bile yarın bulacaktır.
-Demek ki bugünün dünyasında pek tepki alamıyorsun. Bu gün ne yazdın düşünce günlüğünde merak ediyorum.
-Fatiha suresini
-Neden ki?
-Gerçek ölüler bedenleri ölenler değil, düşünceleri ölenlerdir. İşte düşüncesi ölüp tepki vermeyenlere karşı Fatiha suresini yazdım. Altına da;  ‘düşünmeyerek, tepki vermeyerek ölenlerin ruhuna hediye eyledim vasıl eyle yarabbi’ diye yazdım.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

28 Mart 2012 Çarşamba

MUTSUZLUĞUN KAYNAĞI



Bilge baykuşla karga sohbet ediyordu.
Karganın uzun süre düşündüğü bir soru vardı. Bilge baykuşa sordu:
-Bizler hayatımızdan şikâyet etmeden her fırsat bulduğumuzda neşeli şarkımızı söyleyerek hayatımıza devam ediyoruz. Ama insanları gözlüyorum, hep hayattan bir şikâyetleri var ve sanki mutsuzlukları hayatlarını istila etmiş gibi. Neden acaba?
Bilge baykuş bir süre düşündü, sonra açıkladı:
-İnsanlara bizden farklı olarak akıl ve irade verilmiş. Eğer insanlar bunu doğru kullanamazlarsa hayatları trajediye döner. İnsanlar farkında olmadan alışkanlarını bağımlılığa dönüştürerek iradeyi amaç dışında fonksiyonsuz hale getirirler. O zaman robotlaşırlar ve insanlıklarını hissedemezler. İradenin özgür şekilde kullanılamaması bir çeşit köleliktir. Diğer yandan insanın iradesi dışındaki sevimsiz olayları doğrudan kendi sorumluluğu gibi algılaması, üzülmesi de iradesini sağlıklı şekilde kullanamadığının işaretidir. Böyle davranmakla insan üzüntülerin yörüngesinden çıkamaz.
Karga:
-Peki, insanlık bu makûs talihini hiç değiştiremeyecek mi, hep mutsuz mu yaşayacaklar? Dedi.
Bilge baykuş kesin bir kararlılıkla konuştu:
-İnsanlar ya akıl ve iradelerini doğru kullanmayı öğrenip mutlu yaşayacaklar, ya da verilen akıl ve iradeyi iade edip biz hayvanlar gibi rahat yaşayacaklar.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

27 Mart 2012 Salı

ADALETİN BAŞLADIĞI YER



Aslanla tilki sohbet ediyordu.
Tilki bir ara birikmiş bir merak duygusuyla aslana sordu:
-Ormanın kralısın, ama hep yalnız başına dolaşıyorsun, yanında hiç koruma bulundurmuyorsun.
Aslan güldü, sonra devam etti:
-Aslında korumalarım var ama sen görmüyorsun. Benim korumalarım adalettir.  Adaletsizliğin yan etkisi korkaklıktır. Adalet insanı emin kılar ve cesarete ihtiyaç bile hissettirmez.
Tilki:
-Ama bir takım fıkralarda senin adaleti bile haksızlıkta kullandığın yer alıyor. Buna ne diyeceksin?
Aslan:
-Fıkralarda haksızlığımızın anlatılması doğru değil, komik bir şeydir. Sen hiçbir belgeselde aslanların haksızlığından, adaletsizliğinden bahsedildiğini gördün mü?
Tilki sözleri tasdik eder gibi devam etmiş.
-Haklısın, sen öfkelenmeden beni dinliyorsun, bense korkmadan sana soru soruyorum ya, işte adaletin başladığı yer burası efendim!

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

26 Mart 2012 Pazartesi

MESLEKLER KÖTÜYE KULLANILIRSA…



Bilge baykuşla, karga sohbet ediyordu.
Bir ara karga:
-Bizlerde insanlar gibi meslek sahibi olsak. Onlar hayatlarını nasıl da kolaylaştırıyor, dedi.
Bilge baykuş:
-Kötüye kullanmasalar dediğin doğru, fakat insanlar mesleklerini toplum için vazgeçilmez hale getirip daha sonra da bunu sömürü aracı olarak kullanabiliyorlar. Mesleki şovenizmin iktidarında da insanlar ciddi sıkıntı yaşıyor. Nerdeyse, doktordan habersiz bir ilaç almak, avukattan habersiz bir dava dilekçesi vermek, inşaat mühendisinden habersiz tarlaya bir tuğla koymak, orman mühendisinden habersiz bir kereste satmak, mali müşavirden habersiz bir beyanname vermek imkânsız hale geliyor. Hayat hem karmaşık hale geliyor hem yaşamanın bedeli artıyor. Biz bırakalım meslek meselesini. Karga, karga gibi yaşasın. Kartal, kartal gibi yaşasın ve mutlu olsun, diye konuştu.
Karga rahatlamıştı. Sonra Bilge baykuşa döndü, sevincini ifade etti.
-Haklısın, ağrımaz başımızı ağrıtmayalım. İnsanlığın lüzumu yok.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

25 Mart 2012 Pazar

EĞİTİM ŞART AMA…

Bilge baykuşla karga yine sohbet ediyordu. Söz döndü dolaştı eğitime geldi.
Karga merakla sordu:
-Biz de insanlar gibi eğitim alsak nasıl olurdu acaba?
Bilge baykuş izaha başladı:
-Eğitimin amacı; insanlara düşüncelerinde, davranışlarında erdemli olmayı ve aklını doğru kullanmayı öğreterek, hayata maddi ve manevi kalite kazandıracak bilgi ve yeteneklerle donatmaktır. Oysa uygulandığı haliyle eğitim, insanları egemen gücün ideolojisine hizmet eden robot ritimli varlıklar haline dönüştürmektedir. Böyle yetişenler yönetimin ortağı değil uşağı olur.  İnsanlar bir birine güven duymaz, “eğitim şart” derler ve kavgaya devam ederler. Eğitimle insanlaşacakları yerde hayvanlardan daha aşağı düşebilirler.
Karga bu açıklamalardan tatmin olmuştu. Memnuniyetini bildirdi.
-Anlattıkların benim için tam bir ders oldu.
Bilge baykuş güldü, sonra sözüne devam etti.
-Maksadım şu ki, kargam sana söylüyorum, insanım sen anla.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

24 Mart 2012 Cumartesi

HAKSIZ SUÇLAMA

Bilge baykuşla karga sohbet ediyordu.
Karga bir sıkıntısını dile getirdi:
-Size uğursuz baykuş diyen insanlar bize de aptal diyorlar. Bir bilge olarak bunu nasıl karşılamalıyım?
Bilge baykuş asıl onlar kendine baksın, der gibi konuştu.
-İnsanların en büyük aptallığı kendi cahilliklerini fark edememeleridir. Onun için aptallık yaftasını rahatlıkla başkasına yapıştırabilirler.
Karga isyanını dile getirdi:
-Ama bu haksız bir kusur yüklemeye karşı susacak mıyız?
Bilge baykuş konuşmanın faydası yok anlamında devam etti.
-İnsanlar kusuru, suçu başkasına atmakta mahirdir. İnsan bizzat işlediği bir suçu bile ya pis nefsine ya da kör şeytana yükler. Oysa ‘ben hür bir iradeye sahip insanım, ama irademi doğru kullanmayıp suçu işledim.’ demez. Onun için insanlara aldırma. Kendini bilmeyenlere söz kâr etmez.
Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

23 Mart 2012 Cuma

BAYKUŞUN BİLGELİĞİ

Bilge baykuşla karga sohbet ediyordu. Karga bazı insanların baykuşların bilgeliğine yönelik itirazlarını kastederek sordu:
 -Bazı insanlar baykuş uğursuz hayvandır. Nerden bilge oluyor?
Bilge baykuş düşündü sonra devam etti:
-Mehtap, âşıklar için romantik hırsızlar için sevimsizdir. Mehtabı romantik yapan da sevimsiz yapan da onu algılayanların özellikleridir. Bende uğursuzluk görenler bir de dönüp kendi içlerine bakmalıdır.
Karga şaşkınca sorusunu sürdürdü:
-Ne yani, uğursuzluk da ya da bilgelikle senin hiç ilgin yok mu?
Bilge baykuş net konuştu:
-Bize bilge ya da uğursuz diyen insanlar bu soruların muhatabıdır. Ama bize, hem uğursuz hem de bilge diyen tutarsız insanlardan nasıl doğru cevap alınabilir ki?

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

22 Mart 2012 Perşembe

DEVLET VE HUKUK AMACINDAN ÇIKARSA

Aslanla tilki sohbet ediyordu. Tilki bir ara aslana hem merak hem de bir çözüm anlamında soru yöneltti:
-Bizde insanlar gibi devlet kurup hukuk oluştursak, onları model alsak olmaz mı?
Aslan güldü, sonra devam etti:
-İnsanlarda vahşet ve haksızlık duygusu o kadar yüksek ve yaygın ki, sırf bunu önleyebilmek için devlet kuruyorlar, hukuk oluşturuyorlar. Durum bu olmakla birlikte, bu kez vahşeti, haksızlığı devlet ve hukuk adına yapıyorlar. Ne kadar trajikomik değil mi? Oysa bizim doğal halimiz insanlarla kıyas edildiğinde bizim masumiyet heykelimizin dikilmesi gerekir. Devlet ve hukuk bizim gibi masumlara model değil ancak ibret olur.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

21 Mart 2012 Çarşamba

TEVEKKÜLÜN BÖYLESİ



Değerli dostum Hüseyin Ayan anlattı.
Olay baba memleketi olan Ankara-Çamlıdere Bayındır köyünde yaşanmıştır.
İç Anadolu’da kış çetin geçer ve bazen özlenen bahar gelmekte nazlanır. Yoksulluğun yaygın, kışın zor ve uzun olduğu geçmiş zamanlar büyükler tarafından masal gibi anlatılır.
Bayındır köyünde de, eski yıllardaki bir kış dönemi çetin geçtiği gibi bir türlü bitmek bilmemiş. Bir yandan yakacak sıkıntısı diğer yandan hayvanların yeminin bitme tehlikesi var.
Kış mevsiminin bitmek üzere olduğu günlerden bir gün Hüseyin’in dedesi sabah bakmış ki, lapa lapa kar yağıyor, gayri ihtiyari sitemkâr bir eda ile konuşma başlamış.
-Ne biçim iş bu, ne biçim kış bu? Uzadıkça uzuyor, yağdıkça yağıyor.
Bunu duyan Hüseyin’in ninesi bu tür söylenmeyi doğru bulmamış olacak ki, ani bir tepkiyle,  tevekkül ve nükte yüklü sözünü söylemiş:
-Yağdırıyorsa mülküne yağdırıyor. Sana mı soracak?

Kaynak işi Hüseyin AYAN
Derleyen Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)


20 Mart 2012 Salı

BEDELİN BÖYLESİ

Aslanla tilki sohbet ediyordu. Yönetim konusunda tilki zaman zaman aslana taktik verirdi. Ama aslanın otoritesine gizli hayranlık duyardı. Kafasına takılan sorular vardı. Aslandan öğrenmek istedi ve sordu:
-Otorite anlayışını takdir ve merak ediyorum. Bakıyorum çoğu zaman tecrübesiz, bilgisiz, hak etmemiş olanlara makam veriyorsun ve bunlar üzerinde çok etkinsin. Oysa bir makam sahibi olmak bilgi, birikim, yetenek, zekâ gerektirir ve uzun zaman alır. Bunlara hiç sahip olmadan makama geçmiş olanlar hiçbir bedel ödemeden bu ödüle nasıl kavuşurlar?”
Aslan güldü,  sonra devam etti:
-Hiç bedel ödemeden olur mu? Asıl ağır bedeli onlar ödüyor. Ben onlardan bilgi, birikim, yetenek, zekâ istemiyorum. Onlar ki, makamın bedelini kişilik, ilke, onur ve vicdanlarını ortaya koyarak ödüyorlar. Ben onlardan kayıtsız şartsız sadakat istiyorum. Zaten kişilik, onur, ilke, vicdan devre dışı kalınca köleden daha fazla köle oluyorlar. Bunlar alta karşı despot davranır, üste karşı mutlak sadakat gösterirler. Bu nedenle otorite konusunda hiç sıkıntı yaşamam.
Tilki şaşırdı,  sonra:
-Bu kadar ağır bedeli nasıl taşıyorlar, anlamadım, dedi.
Aslan açıklama yaptı:
-Kişilik, onur, ilke, vicdan görünmez veya ben buradayım diye bağırmaz, onu sadece akil olanlar görür. Oysa makam ‘ben buradayım’ diye bağırır. Menfaatperestler için bir çeşit tapınaktır. Herkes etrafında döner. Cazibesi, şatafatı o kadar sarhoş edici ki ödenen bedelin ne kadar ağır olduğu fark edilmez.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

19 Mart 2012 Pazartesi

DOĞRU VE GERÇEK İNSAN

Bilge baykuşla serçe sohbet ederken serçe bir ara:
- Sohbetinden çok istifade ediyoruz. Sözlerinizin hayvanlar âleminde çok olumlu etkileri var. Ancak sözlerinizden olumsuz etkilenenlerin de olduğunu duydum, demiş.
Bilge Baykuş:
 -Kim ola ki ve neden?
Serçe:
-Siz insanlara ait zaafların, cehaletin, kötülüklerin altını çizdikçe insanlar hayvanların masumiyetine, sadeliğine ve keyifli yaşamına özenip hayvan gibi olmak düşüncesine kapılıyormuş.
Bilge Baykuş durumdan hoşnut olmamış, sonra:
-Biz bunları ekseni kayan insanlığın ekseni düzelsin diye söylüyoruz. Demek insanlar kolaya kaçıp kirliliği halının altına süpürüyor öyle mi? Sorunlar ondan kaçmakla ya da görmezden gelmekle çözülmez ancak yüzleşmekle çözülür. İnsanlar bizim sözlerimizi yanlış yorumlayıp bizlere benzemeye çalışmasınlar. Dünyada yeterince hayvan var. Ama dünyanın daha çok doğru ve gerçek insana ihtiyacı var, demiş.
Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

18 Mart 2012 Pazar

ASIL OLAN AKILLI YAŞAMAKTIR




Karga doğru dürüst ötemiyordu. “Herhalde ses tellerimde bozukluk var. Gidip bilge baykuşa sorayım” diye geçirdi içinden.

Bilge Baykuşa gidip derdini ilettikten sonra, Bilge Baykuş:

“Sağlık konusunda yılana danış, o tıbbın sembolüdür, bilirse o bilir” dedi.

Karga:

“Bilgesin diye geldik, bilmiyorsun,  ne biçim iş bu?”

Bilge Baykuş:

“Bildiğini bilenler bilgilidir. Ben buna ilaveten bilmediğimi de biliyorum. Bilgelik budur.”

Karganın aklı yatmamıştı, bilgelik tanımını da kavrayamadı. Bilge Baykuşa geldiğine de pişman oldu. İçin için öfkelendi, Sonra:

“Bilgesinde ne oluyor sanki. Benim yaşadığımın yarısı kadar yaşıyorsun. Bilgeliğin senin ömrüne bile bir faydası yok” dedi.

Bilge Baykuş kırıcı laf etmezdi, öfkelenmezdi de. Bu sefer gayri ihtiyari konuştu.

“Aptalca yaşadıktan sonra uzun yaşasan ne olur, kısa yaşasan ne olur?"



Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)


ŞARKINI SÖYLEMEYE BAK


Bir gün kurbağa kendini diğer canlılarla kıyaslayıp kötü şartlarda yaşadığını düşünerek mutsuz olmuş. Bilge baykuşa gidip bu derdine çözüm getirmesini istemiş:
“İnsanlar güzel ve rahat koltuklarda otururken bizim hayatımız hep çamurda geçiyor. Adalet mi bu?”
Bilge baykuş, gülümsemiş sonra açıklama yapmış:
“Bakma öyle insanların rahat göründüğüne, aslında çok zavallılar. Egoları o kadar şişkin ki bir kurbağanın şişmesinden çok daha fazladır. Kendilerini beğenmişlikte şeytanla yarışırlar. Kafalarını hiç kullanmadıkları bilgilerle doldururlar, kafaları hep karışıktır bu yüzden. Kendi ellerinde olmayan nedenlerle başlarına gelecek her şeyden kaygı duyarlar. Mutluluğu saf şekilde duyumsayamazlar.  Hem öyle koltuklarda rahat oturduklarını düşünme. En yüksek ve en güzel koltuklarda oturanlar bilsen ki ne çamurluklar üzerine oturuyorlar. Ama sen koltuğu görürsün fakat  çamurları da, çamurlukları da görmezsin. Onun için insanları bırak. Şarkını söyle vırak vırak. Keyfine bak.”
Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

16 Mart 2012 Cuma

DÜŞÜNME VE HOŞGÖRÜ



Bir köpek diğer köpeğe bir kedinin kendine nankörlük yaptığını söyleyince öbürü “zaten bunlar nankördür” deyip bu konuda ne kadar dedikodu, kanaat varsa sayıp dökmüşler. Öyle ki, konuştukça kedilere karşı öfkeleri artmış ve dayanamamış  “bunu bir de bilge baykuşa şikâyet edelim” demişler.
Bilge baykuşa gidip şikâyetlerini bildirmişler.
Bilge baykuş iki köpeği dinledikten sonra söze başlamış.
“Şikâyetiniz iki yönden yanlıştır. Birincisi kedilerin nankörlüğü konusu insanların kedilere atfettiği bir yaftadır.  O yaftadan etkilenmiş olmalısınız. İnsanlar kedileri nankör olarak etiketledikleri için beyinleri hep onların nankör olduğu düşüncesini üretiyordur. Bu ise bir yanılsamadır ve yanlıştır. İkincisi eğer kedi topal olsa ve fare peşinde koşamayıp aç kalsa ona acıyıp yardım mı ederdiniz yoksa ona kızar şikâyet mi ederdiniz? Elbette şefkatle bakardınız. Topallık yürüme işlevinin yerine getirilememesidir. Kedilerde varsaydığınız nankörlük ise iyiliğe karşı doğru cevap vermeme eksikliğidir. Varsa bile karakteristik kusurdur. Fizyolojik kusura merhamet ederken karakter kusuruna niye gazap gösteriyorsunuz?”
Köpeğin biri söze karıştı.
“Ama efendim kedi topal olursa acze düşer ve kendisi zarar görür, şefkate muhtaç olur.  Oysa karakter kusurunu kendisi bilmez ama çevresini sürekli rahatsız eder.”
Bilge baykuş:
“Bence fizyolojik kusurlara gösterdiğimiz hoşgörüyü karakter kusurlarına da gösterip elbirliği ile onun sosyal bir tedavi görmesini sağlasak sonucu değiştirebiliriz”
Köpeğin biri:
“Evet, haklısın, sanırım bu konuda bize görev düşüyor.  Bizim de hoşgörü limitini yükseltip, öfke katsayısını düşürmemiş gerekiyor.”
Bilge baykuş:
“Demek ki öfke ve şikâyet yerine, düşünme ve hoşgörü ile sorunlar yumuşayacak ve çözülecektir.”

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

15 Mart 2012 Perşembe

KENDİMİZİ TANIYORUZ



Bilge baykuş bir dala konmuş dalgın dalgın duruyordu. Bir karga geldi, biraz muhabbet etmek istiyordu. Baykuşa, “Kara kara ne düşünüyorsun?” dedi.
Baykuş, “Kara kara düşünmek insana mahsustur. Ben insanlardaki tutarsızlıkları düşünüyorum.” Dedi.
Karga, “Ne gibi tutarsızlıklar?”
Baykuş, “Ben hangisini sayayım? Bir atmacanın kafatasını öğrenmeye çalışırlar ama kendi kafataslarının içindeki beyin ne işe yarar ve nasıl kullanılır? Bilmezler. Günleri birbirinin tekrarı sanırlar oysaki yenilenmek için her gün, yeni bir gündür, fark etmezler. En büyük düşman cehalet derler ama onunla savaşmayı göze alamaz, savaşacak kardeş bir âdemoğlu bulurlar.”
Karga, “Peki bunlar seni neden ilgilendiriyor?”
Baykuş, “Aptalca sorular sorma. Kıyaslayarak kendimizi tanıyoruz işte.”

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir bir fıkra)

13 Mart 2012 Salı

Espri ve Zeka

Karga ile Tilki sohbet ediyordu. 
Karga:
“Tilki kardeş, senin zeki olduğunu biliyorum.  Senden öğrenmek istediğim bir şey var:  Kargalarla bir araya geldiğimizde muhabbet olsun diye arada bir espri yapıyorum. Ama esprilerimden daha çok kendime gülüyorlar. Bunun sebebi ne olabilir ki?” dedi.
 Tilki: “Espri zekâ ile yapılır. Aptal biri zeki görünmeye çalıştığı zaman aptallığı daha belirgin hale getirir. Esprisine değil kendine gülünür.”

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

12 Mart 2012 Pazartesi

DİNÇ VE MUTLU OLMANIN YOLU



Aslan ve tilki sohbet ediyordu. Tilki aslana sanki bir anda aklına takılmış soru gibi sordu. “Sen güçlü birisin, özgüvenin de çok yüksek, hayatından da memnunsun. Oysa insanlara bakıyorum, birçoğu yorgun ve hasta, mutsuz ve umutsuz, niye?”
Aslan bir sırrı açıklar gibi konuştu. “İnsanlar bedensel enerjilerini verimli kullanamayınca yorgun ve hasta, ruhsal enerjilerini doğru kullanamayınca da mutsuz ve umutsuz oluyorlar.”
Tilki, “peki bedensel ve ruhsal enerjiyi verimli kullanmanın bir yolu var mı?” diye sordu.
Aslan cevap verdi. “Mademki insanlar, insan her şeyin ölçüsüdür, diye övünmeyi biliyor. O halde insana dair enerjiyi de ölçülü kullanmayı öğrensin. Onu da mı ben söyleyeyim.”

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)