16 Mart 2011 Çarşamba

BU DERS İŞTE! DERS!


Çavuş askerlere ders anlatıyormuş. “Dünya yuvarlaktır, dönüyor.”diye.
Erin bir kalkmış “Komutanım ben inanmıyorum. Dünya ne yuvarlıktır ne de dönüyor. Dünya tepsi gibi dümdüz bir şey.” demiş.
Çavuş düşünmüş düşünmüş sonra ere dönüp “Yav bende biliyorum dünya yuvarlak değil dönmüyor da.  Tepsi gibi dümdüz. Ama bu ders işte! Ders!” demiş.

Durdu GÜNEŞ

(her güne bir fıkra)

SEN ASKER DEĞİL MİSİN?


Bir arkadaşım anlatmıştı.
Askerde hastalanmış, Hastalananları toplu halde nizami yürüyüşle çavuş nezaretinde doktora götürmüşler. Doktor beklerken bile çavuş, herkesi nizami bir şekilde beklemeleri için sıraya dizmiş.
Arkadaş ayakta duramayacak kadar rahatsız olduğu için duvar dibine çömelmiş. Çavuş hemen Müdahale etmiş.
—Hemşerim, ayağa kalk! yasaktır.
Arkadaş ayakta duramayacak kadar rahatsız olduğunu söylemiş.
Çavuş bu kez sormuş.
—Hemşerim sen asker değil misin?
Arkadaş,
—Askerim, demiş.
Bu kez çavuş “Hemşerim eğer diyorsan ki askerim, o zaman yasaktır. Eğer diyorsan ki asker değilim o zaman yasak değildir.”

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

15 Mart 2011 Salı

DIKILINIZ


Beldeye yeni belediye başkanı olmuştu. Makam odasında tebrikleri kabul ediyordu.
Neşeliydi.  Kapının her çalışında keyif içinde sesleniyordu.
-Dıkılın.
İçeri girin anlamında mahalli bir sözcüktü  “dıkılın”
Belediye başkanının yanında yüksek tahsil görmüş amcaoğlu vardı. İkide bir “dıkılın” sözüne karşı uyardı
—Emmioğlu, artık belediye başkanı oldun. Bundan sonra biraz kibar olmalısın. Kapıyı tıklatanlara “dıkılın” deme.
Belediye başkanı bir kusur işlemiş gibi mahcubiyetle sordu
—Ne diyeyim peki?
Amcaoğlu devam etti
-“Dıkılın” olmaz emmioğlu, bundan sonra kibarca “dıkılınız” demelisin.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)



ANKARA’YA BOŞUNA GİTMİŞİN

Köyünde hukuk fakültesini kazanan tek kişiydi. Ankara ‘da okuyordu. Tatil dönemlerinde zaman zaman köy kahvesine uğrardı. Büyükşehirde okuyan biri olarak yaşlılar bile ona ilgi ve itibar gösterirlerdi.
Bir gün köy kahvesine uğradığında etrafına yaşlılar ona merakla soru soruyorlardı.
—Hükümetin durumu ne olacak?
—Erken seçim olacak mı?
—Hükümet çiftçiye nasıl bakıyor?
 O ise Ankara’nın kenar semtinde çok kısıtlı bütçeyle zor şartlarda hayatını sürdürüyor ve derslerden başına kaldıramıyordu. Ne hükümetle ne siyasetle ilgisi vardı. Sorulara tek cevabı vardı.
—Bilmiyorum.
Ramazan emmi dayanamamıştı, sonunda biraz kızgın ifadeyle konuştu.
—Bre oğlum, sende benim topal Mehmet’in dükkânına gidip geldiğim gibi Ankara’ya gidip gelmişin.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

BU MEMLEKET DIRDIRLA YÜRÜMEZ


Anadolu’nun bir köyünden çıkmış,   Ankara’da Mühendislik fakültesinde okuyordu. Köyüne döndüğünde köy kahvesinde oturmuş, halkına tepeden bakan ve bilgiçlik taslayan edasıyla konuşmaya başladı.
—Bu halk cehaletten kurtulmalıdır.
—Halk çağdaş anlayışla yeniden yapılandırılmalıdır.
—Toplum ilerici bir anlayışa sahip olmalıdır.
Köşede bu sözleri dinleyen Ramazan emmi gayri ihtiyari seslendi.
—Oğlum, bu memleket dırdırla yürümez!

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

6 Mart 2011 Pazar

NİYE HUHAF Kİ?



Deve kuşuna “Niye kendi eksenin etrafında dönerek tuhaf bir dans yapıyorsun?” demişler.

Deve kuşu “Dünya kendi ekseni etrafında dönüyor, doğal oluyor. Mevlevi kendi ekseni etrafında dönüyor, kutsal oluyor. Biz dönünce mi tuhaf oluyor?” demiş.


Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

4 Mart 2011 Cuma

LAF OLSUN DİYE


Kış günleri soba etrafında oturulur sohbetler yapılır.
Kalabalık aile soba etrafında oturmuş oradan buradan konuşuluyor.
Bir ara küçük çocuk babasına dönerek “Baba bahar gelse de bizim rahmetli eşekle yaylaya gitsek ne hoş olurdu.” der.
Baba bir an düşünür sonra, devam eder.“Oğlum hem rahmetli eşek diyorsun sonrada onunla yaylaya çıksak diyorsun. Nasıl olacak bu?”
Çocuk “sırf muhabbet olsun.” der gibi konuşur.“ Eee heri baba! Laf olsun diye konuşuyoruz işte.”

Durdu GÜNEŞ

Her güne bir fıkra