21 Şubat 2011 Pazartesi

ÖNCE YÜREĞİM SOĞUSUN


Temel boşanma davası için avukata gider.  Evliliğinin artık çekilmez hal aldığını ve boşanmak istediğini söyler. Bunun üzerine avukat şiddetli geçimsizlikten dava açılacağını bildirerek bir dilekçe hazırlar. Sonra Temel’e okur. Okudukça Temel gerilir, okudukça gerilir. Sonra Temel hızla ayağa kalkıp kapıya yönelir.

Avukat sorar “Dur nereye gidiyorsun.” Temel arkasına bakmadan cevap verir.“Bu karı bana ne eziyetler etmişte farkında değilmişim. Ben onu bir güzel döveyim, yüreğim soğusun da o zaman dava açalım.”

16 Şubat 2011 Çarşamba

ANNE- YAVRU DEVE DİYALOGLARI


Yavru deve anne deveye “ Anne, sana niye boynun eğri?  Diye soran oldu da , sen nerem doğru ki! diye cevap verdin mi?”  diye sormuş.
Anne deveyse yavrusuna “ Öyle olumsuz şeyler düşünme, bize güzellik anlamına gelen cemal demiyorlar mı sen ona bak.” demiş.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

9 Şubat 2011 Çarşamba

KARGALAR UÇMAYI BİLMİYORLAR MI?



İki karga oturup dertleşiyorlardı.  Biri diğerine dert yanıyordu.
—Şu insanlara aklım ermiyor. Bazen öyle laflar ediyorlar ki hani buna kargalar güler derler ya bende gülüyorum.
Diğeri:
 —Niye gülüyorsun? dedi.
—Ölecek karga kırılacak dala konar, diyorlar.  Ulan bu kargalar uçmasını hiç mi bilmiyorlar sanki.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)



SİYAH BEYAZ GÖRME



İki köpek sohbet ediyordu.
Biri diğerine yeni bir şey keşfetmiş gibi konuştu.
—İnsanların çoğu ile bakışımız ve görüşümüz aynı, dedi.
Öbürü “bu da nerden çıktı” der gibi arkadaşının gözüne baktı sonra;
—Nasıl olur? Dedi.
Öbürü bilinen bir şeyi söyler gibi konuştu.
—Aristo mantığı ile düşünen insanlar bizim gibi her şeyi siyah ve beyaz olarak görüyorlar.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

NEFRET NE İŞE YARAR?



İki sinek kendi aralarında konuşuyordu. Biri diğerine canı sıkkın bir şekilde sızlandı
—Şu Rusları hiç sevmiyorum, dedi
Öbürü merakla sordu.
—Niye ki?
Sözü başlatan sinek öfkeyle cevap verdi.
—Nefret yalnız sinek avlarken işe yarar, diyorlar dedi.
Diğeri gülümsedi aldırma der gibi konuştu.
—Bu da söz mü? Sinek vızıltısı gibi, aldırma geç.


Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

8 Şubat 2011 Salı

YILANIN KARAKTERİ

Yılana “İyilik eden iyilik bulur.” derler “Oysa sana, iyi de kötü de davranılsa, fırsat bulduğunda sokarsın.” demişler.

Yılan kıs kıs gülmüş, sonra “Ne yani, sizin atasözünüz için, biz karakterimizi mi değiştirelim?” demiş

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

LEYLEKLE YILANIN SANAL SOHBETİ

Leylek yılan gecenin bir yarısında chat yapıyordu. Konuştukça leyleğin iştahı kabardı.
-Şu an üstünde ne var? diye sordu.
Yılan sesine çekicilik katarak:
-Gömleğimi yeni çıkardım. Ama hemen heyacanlanma, altta her zaman yeni bir gömleğim vardır.
Leylek heyacan ve coşkuyla konuştu.
-Şimdi daha çok etkilendim. Yerim seniii…

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

İNSANLARIN SÖZÜNE İNANMAK

İki antilop kendi arasında konuşuyordu. Biri diğerine,
-Şu insanların sözüne uydum az kalsın canımdan oluyordum.  dedi
öbürü hayretle sordu .
-Niyeki?
Diğeri devam etti.
-Yav, su içene yılan bile dokunmaz, diyorlar. Sözü muteber bilip nehrin suyundan içecektim. Az kalsın bir timsahın öğlen yemeği oluyordum.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

7 Şubat 2011 Pazartesi

BİZİ İTE KÖPEĞE MUHTAÇ ETME

Memurların merkezi sınavla alınmadığı dönemlerde kurumlar usulü sınavlar yapar ve genelde iktidar partisinin listesinde yer alanlar sınavı kazanırdı.
Durum böyle olunca, milletvekili odaları iş bulma  bürosu gibiydi. Milletvekili işsizler için umut kapısıydı.
Yine mutad olduğu üzere  bir milletvekilin odası iş için gelenlerle doluydu.
Milletvekili sırasıyla dertleri dinliyor “hamili kart yakınımdır” kartvizitleri dağıtıyordu.
Sıra yaşlı birine gelmişti. Yaşlı adam, işsiz oğlunu alıp getirmişti. Milletvekili yaşlı adama derdini sorunca, adam dertli dertli konuştu.
-Sorma efendim bu oğlan çok haylaz çıktı. Oğlum oku adam ol, bizi ite köpeğe muhtaç etme dedim, dinlemedi.
İşsiz kaldı, artık himmetini bekliyoruz.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

VERDİK O ALÇAĞI APK’YA


Bir bakanlıkta personel dairesi başkanlığı yapan bir arkadaşım anlatmıştı.

“Göreve başladığım dönemde birçok bürokrat görevlerinden alınıyor APK’ ya uzman olarak (Araştırma Planlama Kurulu, şimdiki adı Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı) atanıyordu. Bu arada evde bu konuya ilişkin telefon konuşmaları oluyordu. Gün geçti devran döndü. Ben de görevden alınıp APK’ ya atandım. Yine bir arkadaşım telefon etmişti. Bende APK’ ya atandığımı söyledim. Telefon konuşmasını bitirdikten sonra, küçük kızım sordu.

-Baba artık sen kötü adam mı oldu?

-Yok, kızım nerden çıkardın şimdi, dedim.

Kızım bu kez,

-Baba sen sürekli telefonda konuşurken, verdik o alçağı APK’ ya, verdik o şerefsizi APK’ ya diyordun ya, dedi.


Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

5 Şubat 2011 Cumartesi

ALGININ SEÇİCİLİĞİ

Ankara’da 1980 yıllarda çalışırken  Güzide Taranoğlu’unun çıkardığı Gülpınar isimli edebiyat dergisinde şiirlerim yayınlanıyordu.
Posta yoluyla işyerime gelen dergiyi çoğu zaman mesai arkadaşlarım açar  ve benim şiiri okurlardı. Bundan Büyük keyif alırdım.
Yine bir keresinde postadan dergi yeni gelmişti.  Çalışma arkadaşlarımdan mühendis bir kız dergiyi açtı  ve benim şiiri okumaya başladı. Onun  tepkisini merak ve dikkatle izledim
Benim şiiri okudu, sonra  memura seslenerek, bir kağıt kalem getirmesini söyledi  (O yıllarda henüz fotokopi yok) Bende şiirimi kağıda yazacak diye, durumdan hoşnut bir şekilde bekliyorum.
Kağıt kalem geldikten sonra mühendis kız, bir baktım ki  şiirin yanında bulunan desenin örneğini çıkarmaya başladı.
Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

ATLASTA OLMAYAN ÜLKELER


K. Maraş’ta  bulunduğum dönemlerde (1981-1983) bir mahalli gazeteye mizahi yazılar yazıyorum.
Bir  ara “Freudistanın İklimi” , “Marksistanın Coğrafyası” “Bekaristanın Karayolları” gibi başlıkllarla yazılar yazdım.
Bir gün gazetenin idarehanesinde otururken dizgi yapan genç içeri girdi. Beni görünce bu kadar da cahillik olur mu dercesine “Abi sen bu yazıları yazarken hiç atlasa bakmıyorsun herhalde. Ben dünya haritasına baktım bu ülkelerin hiçbiri yok.” dedi.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

FIKRANIN BÖYLESİ

1981-1983 yıllarında K.Maraş’ta çalışıyorum. Serde yazarlık var. Onun için mahalli gazeteleri takip ediyorum. Özelilikle mizah yazıları ilgimi çekiyor
“Memleket “ isminde mahalle bir gazete çıkıyor. Her sayısında bir fıkra yayınlanıyor. Bir sayısındaki fıkrayı okuyorum ama anlamakta zorluk çekiyorum. Belli ki bir terslik var.
Gazetenin basım yeri ve idaresi Uzunoluk caddesi üzerinde. Bende işe aynı yoldan gelip gidiyorum.
Fıkra aklıma takıldığı için akşamüzeri basım yerine uğrayıp  dizgiyi yapan çocuklardan birine sordum. “Bu fıkrayı kim yazdı?” Ben yazdım.” dedi orda ki çocuk. “Ben  bu fıkrayı anlamadım.”  deyince dizgici çocuk açıklama yaptı. “Abi ben bu fıkraları eski bir fıkra kitabından yazıyorum. Uzun bir fıkra idi.  Fıkrayı hurufat tablosundan kumpasa dizdim. Fıkra bitmemişti sayfayı çevirdim, aradaki sayfa yırtılmış bende diğer sayfadan devam ettim. Sadece siz değil hiç kimse anlamamış.”*
Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)
*Eskiden mahalli matbaalarda dizgi için hurufat tablosu olurdu. Kurşun harfler kutucuklarda bulunurdu. Kurşun harfler tek tek önce kumpasa dizilirdi. Zor ve zahmetli bir işti dizgi.