31 Ocak 2011 Pazartesi

İŞTAH AÇICI

Doktor genç babaya sordu:
-Çocuk için yazdığım iştah açıcı şurup iyi geldi mi?
Genç baba cevap verdi.
-Hocam Allah razı olsun bu ilaçtan habire yazdıracağım iyi geldi.
-Peki, çocuk şurubu rahat içiyor mu?
-Hayır ama “yemezsen sana şurup içireceğim diyorum.” o zaman ne olsa yiyor.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

HASTALARIN DİLİNDEN DERTLERİ


*Doktor bey ben Venüs hastası oldum. (Venöz yetmezliği demek istiyor.)
*Doktor hanım ben paraşüt oldum. (Bronşiti kastediyor.)
*Doktor bey gece boyu karnıma termosifon koydum. (termoform demek istiyor.)
*Doktor her sabah genel kültür hareketleri yapıyorum (kültür-fizik demek istiyor.)
*Doktor  bey çocuğumun psikologu bozuk (psikolojisi demek istiyor.)
*Doktor bey ben antifriz oldum. (Antropoz demek istiyor.)

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

MARAŞ OLUR DA BAKIR OLMAZ MI?

Afşin ilçesinin bir köyünden K.Maraş  merkeze gelen bir köylü kapalı çarşıyı dolaşmış. Bakırcılar çarşısını gezmiş. Hayatında ilk defa o kadar bakır ve bakırcı gören köylü bakırlara hayran kalmış. Bakır işlemeleri de yapılan çarşıda her taraf da bakır her tarafta bakır işlemelerinden doğan sesler. Sanki yer bakır, gök bakır. Köylünün iç dünyasını bakır çok etkilemiş.
Köyüne döndüğünde kahveye gitmiş. Muhtar Omar Osman emmiye K.Maraş’ı anlatmaya başlamış. “Vay ananı avradını… Omar Osman emmi Maraş’da da bakır varmış.” Duruyormuş tekrar söze başlıyormuş “Vay ananı avradını… Omar Osman emmi ..Maraş’da da bakır varmış.” Aradan zaman geçiyor yine devam ediyormuş. “Vay ananı avradını… Omar Osman emmi Maraş’da da bakır varmış.”
Köylü doğal bir şekilde peş peşe söylediği “ananı avradın..” ifadesini küfür anlamında değil, hayretini güçlendirmek için kullanmaktadır. Fakat Omar Osman emmi üst üste iki de bir “vay ananı avradını..” sözüne kızmış, sonra “Bende senin ananı avradını… Maraş olur da bakır olmaz mı?” demiş.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

30 Ocak 2011 Pazar

HERZAMAN SUÇLU


Adam ölüp öbür dünyaya gittiğinde, önce cennete yönelmiş. Ancak kapıdaki melekler defter kayıtlarında ismini bulamayınca cehenneme yönelmiş. Cehenneme giriş defterleri arasında da adı geçmeyince melek sormuş. “Yoksa seni doktor mu vaktinden önce buraya gönderdi de bizi uğraştırıyor?”
Adam bir an şaşırmış sonra “ Hayır, aslında ameliyat olurken elektrikler kesilmişti. Onun için erken giriş yaptım. Ama herkes bunu doktordan biliyor.”
Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

MEMURİYETİMİ CÜNÜP ETTİN

Caminin birinde, imam caminin bitişiğinde bulunan lojmanda kalıyormuş.
Sabah namazlarına kimse gelmediğinden,  hoca ezanı evden okumak için lojmana hat çekmiş camiye geçmeden evdeki mikrofondan  sabah ezanını okuyor sonrada yatıyormuş.
Hoca bir  sabah yine evden mikrofonu açmış, tam ezan okuyacağı sırada, karısı “Gusül abdesti almadan mı ezan okuyorsun?” diye seslenmiş. Tabi mikrofon açık olduğu için sabahın o vaktinde söz cümle aleme duyulmuş.
Hoca hemen mikrofonu kapatıp karısına öfkeyle “Ne var sanki bir kova suyla cünüplüğü hallederdim. Sen memuriyetimi cünüp ettin, ne yapacağım şimdi?” demiş.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

HER İHTİMALE KARŞI


12 Eylül 1980 öncesinde sağ ve sol kutuplaşmasının yoğun olduğu dönemlerde taraflar birbirini komünist ve faşist olarak etiketliyordu.

Elbistan’da uzun kış gecelerinde soba etrafına oturulur sohbet edilirdi. Sohbetin içinde genelde siyaset olurdu.

Ahmet amca, oğlu Mustafa ve ben oturmuş sohbet ediyoruz. O sıralar lise öğrencisiyim. Ahmet amca, oğlu Mustafa’ya kızıyor. “Abdest yok, namaz yok, işte komünist, Komünistin boynuzu mu olur sanki.”

Mustafa biraz mahcup “yapma baba” diyor. Ahmet amca hızını alamıyor.” O zaman gusül abdestinin duasını oku bakayım.” diyor.  Mustafa sessiz kalınca yükleniyor. “Bak gusül abdestinin duasını bile bilmiyorsun,  demek ki cünup geziyorsun.”

Ben düşüyorum “gusül abdestinin duası ne diye” sonra Ahmet amcaya soruyorum. “Ahmet amca gusül abdestinin duası nasıl ki?

Ahmet amca “bu da bilinmez mi?” der gibi yüzüme bakıp “gusül abdestinin duası “ mazmaza, istinşak sair bedeni yıkamak” diyor.

Ben konuyu anlayıp “Ahmet amca bunlar gusül abdestinin şartları:  mazmaza,; ağza su vermek, istinşak; burna su vermek, sair bedeni yıkamak ise tüm vücudu yıkamaktır.” diyorum.

Ahmet amca doğru bildiği bir şeyin yanlış olma ihtimalinden hoşlanmıyor, sonra “ Yooo evladım, ben hocadan duydum. Bu duayı okumadan gusül abdesti kabul olmaz. Siz her ihtimale karşı bu duayı okuyun. İçinizde cenabet şüphesi kalmasın.” diyor.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

29 Ocak 2011 Cumartesi

ANLASALAR DER MİYİM?

Hocanın biri Cuma vaazı vermek için kürsüye çıkmış “Ey cemaat size sayın Müslümanlar desem, yaptığınızın hiç biri Müslümanlığa uymuyor. Ey ümmeti Muhammed desem peygamberimiz razı olmaz. En iyisi ben size sayın vatandaşlar diye hitap edeceğim." demiş.

Vaazdan sonra müezzin, “Hocam çok ağır konuştun.” deyince hoca “Merak etme anlamazlar, anlasalar hiç öyle konuşur muyum?” demiş.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

TEMEL AMCAYLA DİYALOG

—Üç tarafı deniz, dört tarafı düşman bir ülkeyiz. Neden düşmanlarımız çok fazla?
—Gafil kuşun avcısı fazla olur evladım.

                        **                               **
—Teröre karşı daha ılımlı politikalar sonuç verir mi sizce?
—Yılana iyi davranmak size sokulmama güvencesi vermez.



Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

AKLIMIZDAN ZORUMUZ VAR


İdeolojik kavgaların oyuncağı olup komik hale geliriz de dünyaya yeni bir değer katacak bir üretim toplumu olmayı akıl edemeyiz.
                        **                                                       **
Başkalarını kötüleyerek kendimizi yüceltmeyi iyi beceririz de kendi erdemimize dayanarak yücelmeyi akıl edemeyiz.
                        **                                                       **
En yüce makamlara oturmaya can havliyle saldırırız ama onu hak etmeyi akıl edemeyiz.
                        **                                                       **
Ölüleri hayırla anmayı düşünürüz de yaşayanları hayırla anmayı akıl edemeyiz.
                        **                                                       **
Hukuksal olmayan istekler uğruna özgürlük çığırtkanlığı yapmayı iyi başarırız da insanca yaşamak için özgürlük istemeyi akıl edemeyiz.
                        **                                                       **
İktidarda kalma ya da iktidarı ele geçirme uğruna akla gelmeyecek oyunlara başvurmakta sakınca görmeyiz de ondan daha önemli olan iktidarı demokrasinin kurallarıyla kullanmayı akıl edemeyiz.
                        **                                                       **
Dini sömürmeyi iyi biliriz de rafine bir ruh için onu özümsemeyi akıl edemeyiz.
                        **                                                       **
Trafik canavarı yolları kan gölüne çevirdi diye lanet yağdırırız da bu canavarları ıslah edip insan yapmayı akıl edemeyiz.
                        **                                                       **
Gelecekten sürekli korku duyarız da bunun geçmişi bilmemek ve ondan ders çıkarmamaktan beslendiğini akıl edemeyiz.

*Bunlar bizim trajikomik reel fıkralarımızdır.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

TÜKÜRÜK NEDİR?


Öğretmen yere tükürmenin zararlarını anlatacaktı.

 Öğrencilere dönüp sordu.”Tükürük nedir?”

Öğrencinin biri söz aldı “neredeki tükürük öğretmenin?” öğretmen “ne fark eder ki” deyince, öğrenci “olur mu öğretmenin?” dedi. “Tükürük, ağızda gerekli salgıdır, sokak ortasında pisliktir, arsızın yüzünde yağmurdur, zalimin suratında şamardır. Bıyıkla sakal arasında şaşkınlıktır, sanatın içinde ise siyasettir.”

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

TEMELLE DİYALOGLAR


—Yönetim sanatımız üzerine bir fıkra anlatır mısın?
—Siz hiç limona ekşi ilave ediyor musunuz?
            **                                           **
—Yani yönetim sanatında hiç ilerlemiyor muyuz?
—İlerliyoruz. Hani belediye otobüslerinde “arkaya doğru ilerleyelim” derler ya öyle ilerliyoruz.
            **                                           **
—Makamlar oraya oturan insanların yetersizliklerini kapatır mı?
—Sutyen arkasında göğüsler hep dolgun görünür ama çoğu boştur.
            **                               **
—Yani makamlar oraya oturanları büyütür mü?
—Bakış açısına bağlı, fizikte kural var. Bir şeye uzaktan bakınca küçük görünür yakınlaştıkça büyük görünmeye başlar. Bürokraside tam tersidir. Makamdakiler uzaktan çok büyük görünür, yakınlaştıkça küçük görünmeye başlar.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

    

TAKİPSİZLİK

Avukat bir arkadaşım anlatmıştı.


Tanıdığı yaşlı bir amca ateşli silahlar kanunu uyarınca savcılığa intikal eden bir meselesini anlatmış avukatın takip etmesini istemişti.

Avukat “Amca bundan bir şey olmaz takibe gerek yok.” demiş.

Yaşlı amca “ Ya ne olur ne olmaz gene de sen takip et” diye ısrar etmiş.

Avukat ikna edip göndermiş.

Aradan bir süre zaman geçtikten sonra yaşlı amca avukata gelip kızgınlıkla söylenmiş “Gördün mü yaptığını takip etmedin aha savcılıktan karar geldi. “ demiş. Avukat “merakla ne yazıyor yazıda ?“ deyince, yaşlı amca öfkelenerek “ Ne yazacak sen takip etmedin, savcılıkta takipsizlik kararı vermiş. Ben sana dememiş miydin takip et bunu diye. İşte korktuğum başıma geldi.” demiş.
Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

28 Ocak 2011 Cuma

DOKTORUN ÜSLUB SIKINTISI


Okullarda sağlık taraması yapılıyordu. Kısa sürede bir çok okulun taramadan geçirilmesi istenmişti. Bu nedenle doktorlar sınıfa giriyor sadece şikayetleri değerlendiriyordu.
Anasınıfına giren doktor öğrencilerde parazit olup olmadığını tespit etmek için sordu. “Çocuklar geceleri  yatınca ağzınızdan salya geliyor mu?”
Öğrencinin biri söz istedi sonra “Doktor amca biz kuduz muyuz ki ağzımızdan salya gelsin.” dedi.
Doktor bu kez ikinci anasınıfına girdiğinde aynı tepkiyle karşılaşmamak için “çocuklar geceleri yatınca ağzınızdan su geliyor mu?” diye sordu.
Öğrencilerden biri söz istedi sonra, “Doktor amca ona su denmez salya denir.” dedi.

Durdu Güneş

(Her güne bir fıkra)

BU İLAÇLAR FAYDASIZ MI?

İlaç tanıtıcısı doktora yeni ilaçları tanıtıyordu. Önce bir ilacın mucizevi etkilerini anlatıyor sonra bir numune bıraktıktan sonra yanında bir promosyon olarak çay kupası veriyordu.
Akabinde başka bir ilaca geçiyor,  ilacın sihirli etkisinden bahsediyor, bir örnek veriyor arkasından promosyon olarak bir ocak çakmağı bırakıyordu.
Sonra başka bir ilacın olağanüstü tedavi gücünden bahsediyor, bir numune bırakıyor  ve arkasından promosyon olarak eskimeyen şarkılar cd sini  veriyordu.
Derken iki tane daha ilaç tanıtıp promosyonsuz olarak iki numune bırakınca doktor  “Bunlar faydasız ilaç galiba” dedi.
İlaç tanıtıcısı “Hayır bunlarda güçlü tedavi özelliğine sahip. Nerden çıkardınız faydasızlığını?” diye sordu.
Doktor gülerek cevap verdi. “Promosyon eksikliğinden”

Durdu Güneş

(Her güne bir fıkra)


BURASI MAHKEME DEĞİL

Bir mahkumu doktora getirmişlerdi. Doktor “rahatsızlığın nedir?” diye sordu.
Mahkum “beyan etmek zorunda değilim.” dedi.
Doktor “ Evladım mahkemeyle hastaneyi karıştırdın. Ben suçunu beyan et demiyorum hastalığın nedir diye soruyorum. “
Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

İMAMIM KAYIĞI

Doktor hastasını karşısına almış konuşuyordu. “Durumun ciddi, bundan sonra içki içmeyeceksin , sigara içmeyeceksin, çapkınlığı da bırakıp doğru düzgün bir hayat yaşayacaksın.”
Hastanın morali bozulmuştu, biraz kızgınlık biraz da alayla “Bunlar bir doktor tavsiyesi mi yoksa bir imam vaazı mı anlayamadım.”  diye karşılık verdi.
Doktor istifini bozmadan cevapladı “sözlerim imam vaazına benziyor mu bilmem. Ama bunlara uymazsan tez zamanda imamın kayığına binersin haberin ola.”

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

İLAÇ KULLANMA HASTALIĞI


İlaç şirketleri insanları ikiye ayırıyor. Hastalar ve potansiyel hastalar.  Bu durumda,  hastaların  tedavi amaçlı, potansiyel hastaların  ise korunma amaçlı ilaç kullanması gerekiyor.
İki kişi konuşurken biri diğerine diyor ki “çağımızın en yaygın hastalıklarından biri ilaçlara bağımlılık hastalığıdır. İlaçsız sağlık anlayışı ortadan kalkmış gibi görünüyor. Bu nedenle ciddi kaygı duyuyorum.”
Diğeri “merak etme , çağımızda bu hastalık yaygınlaştığı için bu kaygılara karşı yeni bir ilaç geliştirmişler.” diye konuşuyor.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

KEŞKE SÜNNET FOTOĞRAFLARIMI GETİRSEYDİM


Okullarda sağlık taraması yapılıyordu. İlk öğretimdeki çocukların ileri yaşlarda kısırlığa yol açtığı için  inmemiş testislere de bakılıyordu. Tespit edildiğinde tedavi için hastaneye sevk yapılıyordu.
İlkokul birinci sınıfta öğrencinin biri “ben göstermem.” diye direndi. Doktorun tüm çabaları boşa çıkmıştı.
Fazla ısrar karşısında bunalan çocuk,   doktora “mutlaka bakmak zorunda mısın?” dedi.
Doktor “elbette bakmak zorundayım.” diye cevapladı.
Bu kez çocuk “keşke sünnet fotoğraflarımı getirseydim. Ona baksaydın.” dedi.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

PROMOSYON FETVASI

Mesai sonrası doktorlar başhekimin odasında toplanmış oradan buradan konuşuyorlardı.
Doktorlardan biri “hastalara pahalı medikal alet aldıran doktorlara promosyon olarak yabancı gelin ikram edildiğini okudum gazetelerden.  Ne derece doğru bilmem.” demiş.
Oradakilerden biri hemen “Harama hile katmak olmaz.” demiş.
Bir başka doktor  “Gazeteler ilaç firmalarının, doktorları  promosyon olarak umreye götürdüğünü de yazıyor.”  demiş.
Yine az önce cevap veren kişi “gayri meşru yollarla meşru menzile varılmaz.” diye karşılık vermiş.
Bir başka doktor ise “promosyon olarak en masumu yine tükenmez kalemle, bloknot”  diye eklemiş.
Yine aynı kişi “çoğu haram olanın azı da haramdır.” demiş.
Doktor kızmış “sen ne biçim meslektaşsın, tıp etiği alanında mı çalışıyorsun yoksa” demiş.
Adam bu kez “Ben doktor değilim ki başhekimi ziyarete gelmiştim, ben vaizim.” demiş.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

BEDAVADAN CENNET

Bir çevre sağlığı teknisyeni, bir itfaiye elemanı ve bir gümrük memuru cennette oturmuş sohbet ediyorlardı. Cennete hangi yoldan geldiklerini anlatıyorlardı.

Çevre sağlığı teknisyeni, “Halk sağlığı için çok gayret sarfettim. Aldığım önlemlerle nice insanı hasta olmaktan kurtardım. Bunun için çok hayır dua aldım. Ödül olarak Allah bana cenneti nasip etti.” dedi

İtfaiye elamanı “Nice masum insanı yanmaktan kurtardım. Hatta orman yangınlarında bitkilerin, böceklerin, kuşların canlarını kurtardım. Bunların karşılığı olarak Allah beni cennetine layık gördü.”dedi.

Sıra gümrük memuruna gelmişti. Kendinden emin bir şekilde konuştu. “Valla ben bir şey yapmadım, adımı rüşvetçiye çıkarıp o kadar çok günahımı aldılar ki, günahsız kalınca buraya geldim.”


Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

MÜFETTİŞ DEĞİL Mİ BIRAK KENDİSİ BULSUN

Bir gün gümrük müfettişi Karadeniz bölgesinde Gümrük Müdürlüğü’nde bir rüşvetle ilgili inceleme ve soruşturma yapmaya gider.

Müdürün de bulunduğu bir odada sohbet edilmektedir. Müfettiş geliş nedenini bildirir ve sorar  “olay nedir?” Odada bulunan Dursun ortaya atılır olayları tek tek anlatmaya başlar.

Müdür Temel kızar. “Ula Dursun ne anlatıyorsun. Müfettiş değil mi, araştırsın kendisi bulsun.”


Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

DİNLENME KEYFİ

Temel gümrük memuru, işleriyle ilgili birçok sorun yaşıyor. Derdini kimseye anlatamıyor. Derdinin dinlenilmediğinden çok muzdarip.

Bir gazetede gümrük kapılarında dinleme cihazlarının bulunduğuna dair haber okuyor. Arkasına yaslanıyor. Çayından bir yudum alıyor ve keyifle konuşuyor.

-Çok şükür! artık bizi de bir dinleyen var.


Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

BU KUŞ BAŞKA

            Dursun yurda giriş yapıyordu. Bir de yanında kuş getirmişti.

Gümrük memuru Temel gümrük vergisi almaya kalkınca Dursun imalı bir şekilde “Sanki her kuştan vergi mi alıyorsunuz.?” dedi.

Temel ise anında cevap verdi.“O başka, kişideki kuş mütemmim cüz ise vergi alınmaz, teferruat ise alınır.”


Durdu GÜNEŞ

(Hergüne birfıkra)

DÜDÜĞÜ KAÇA ALDIN?


Eski dönemlerde mahalle bekçileri olurdu. Geceleri dolaşırlardı. Birbirleriyle haberleşmek ve varlıklarını hissettirmek için düdük çalarlardı.

Bekçinin birinin sevdiği kız başka biriyle evlenmiş. Bekçi işe çok fena bozulmuş ama yapacak bir şey yok.

Bekçi ne yapsın, onların ilk gecesinde evlerinin etrafında düdüğü çalmış durmuş.

Damat biraz durumdan pirelenip “ Bekçi niye böyle düdüğü çalıp duruyor. Ona haddini bildireyim.” diye dışarı çıkmış. “Bekçi!” diye bağırınca köşeden iri yarı, çam yarması bekçi seslenmiş. “Ne var?” Yeni damat bakmış ki, bekçi baş edilir gibi değil, bu kez “Düdüğü kaça aldın?” demiş.

Kaynak kişi Mehmet DOĞAN
Derleyen Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

3M KURALI


Oldukça alımlı bir hanım promosyon pazarlıyordu. Uygun bulduğu bürolara uğrayıp tanıtım yapıyordu. Küçük bir mühendislik bürosuna uğramış, tanıtım yapmıştı. Mühendis bir yemeğe çıkma teklifinde bulundu. Kadın:

- 3M kuralım var uyarsa, çıkarım.

Mühendis heyecanla sordu.

-Neymiş 3M kuralı

Kadın sıraladı.
-Müteahhit olacak, Mersedesi olacak, Malboro içecek.

Mühendis:
-Bende de 3M var, dedi. Mühendisim, Murat 124 üm var. Maltepe içerim.

Kadın bu kez:
-Bu durumlarda ikinci 3M kuralım var, dedi. Maalesef… Maalesef… Maalesef…

Derleyen Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

YATIN YOORUM YATIN GELDİM


Gaziantep’te imamın biri müezzin akşam ezanını okuduktan hemen sonra zor güç namaza yetişmiş. Hızla camiye girip saf tutan cemaatin önüne geçerek farz namazı kıldırmaya başlamış.

Ancak ilk secdeye gittiğinde, aklına ayakkabılarını cami kapısının dışında bıraktığını muhtemelen hırsızların çalacağını düşünmüş.

Secdedeyken ses çıkarmadan yavaşça kalkıp caminin kapısı dışındaki ayakkabılarını içeri almış. Secdenin uzun sürmesi nedeniyle biri başını kaldırım bakmış hoca önde yok “Kalkın yoorum kalkın hoca gitmiş.” demiş Hoca arkadan hızla yetişerek “Yatın yoorum yatın geldim.”*

*Yoorum kelimesinin Antep ağzında yarenim ya da yavrum anlamına geldiği söylenmektedir.

Derleyen Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)
 

KENDİ UTANSIN


Adana Kadirli’nin bir köyünde mahsul dönemi sel olmuş. Sel mahsulleri alıp götürdüğünden köylü ciddi bir mağduriyet içinde kalmış.

Komşu köyden mağdur köylülere hem moral vermek hem de yardımcı olmak için geçmiş olsun ziyarete gitmişler.
Köyün erkekleri köy kahvesinde oturuyorlar. Moraller sıfır. Kimsenin ağzını bıçak açmıyor.

Geçmiş olsun ziyaretinde bulunan köylüler durumdan çok üzüntü duyduklarını belirtmişler.

Mağdur köylülerden biri üzgün ve kızgın konuşmuş.

-Valla, bundan sonra namazını da kılmam, orucunu da tutmam, yaptığı ortada işte! diye sitemlerini belirtmiş.

Bir başka mağdur köylü dayanamayıp söze müdahale etmiş.
-Valla orucunu da tutarım, namazını da kılarım. Varsın kendisi utansın..

Derleyen Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)


TARLA MI KESEK Lİ?


Elbistan’da adamın biri tarlada biri tarafından dövülmüş. Üvendire ile sopalayan ve adamın elinden bir türlü kaçıp kurtulamadığına şaşırmış şekilde,  kahvedeki arkadaşlarına anlatıyormuş.

-Tarla mı kesekli? Meses mi (üvendire) uzun? Ben mi kaçamıyom? Adam mı berk(sert, sağlam) vuruyor? Bir dövüş bilmeyen adama çattık vuruyor da vuruyor.

Derleyen Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

O HANGİ GAZETEDE YAZIYORDU?


Okumak, düşünmek ve değerlendirmek yerine duyduklarımızla yetiniyoruz Bu, şifahi kültür geleneğinin egemen olmasından kaynaklanan bir özelliğimiz olsa gerek.

Kitap okumak yerine televizyon ve gazetelerden edindiğimiz bilgileri yeterli sayıyoruz. Doğruluğunu test etmediğimiz, analitik bakamadığımız birçok veriyi, bilgiyi alıyor sonra da bunları doğruymuşçasına yorumluyoruz.

Görev gereği bir mühendisle yolculuk yapıyordum. Yolculuk esnasında toplumsal olaylardan konuşuyoruz. Ben tarihsel sosyolojik tahliller yapıyorum. İbni Haldun’un mukaddimesinden örnekler veriyorum. Mühendis duvara bakar gibi gözlerime bakıyor. Bir ara tereddüt edip soruyorum.

—İbni Haldun’u biliyorsunuz herhalde?

Mühendis, bilmediğini kapatmaya çalışarak karşı soru soruyor.

—Pardon o hangi gazetede yazıyordu?


Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

UYUYORUM EFENDİM

Ağır ceza mahkemesinde üye olan hâkim; yorgunluk, yaşlılık ve mahkemenin havasız ortamında uykusu gelmiş ve duruşma esnasında uyumaya başlamıştı.

Mahkeme başkanı duruşmayı yürüterek, sonra kararını diğer üye hâkimlere “uyuyor musun?” diye sordu.

Başkanın kararı kastederek “Uyuyor musun?” uyarısına, uyuyan üye hâkim bir an kendine gelip?” uyuduğunu mahcup bir şekilde itiraf ederek cevapladı. “Uyuyorum efendim.”


Kaynak kişi İbrahim Gül
Derleyen Durdu Güneş