21 Mayıs 2011 Cumartesi

BANA HOŞT DEME



Kendi halinde duran köpeği korkutmak için biri hoşt deyince bu durum köpeğin çok zoruna gitmiş, adama dönüp, “İnsan hayatını mahveden bombalarınızı, uyuşturucularınızı bizim yardımımızla yakalarsınız. Deprem sonrasında bizim yardımımızla canlarınızı kurtarırsınız. Hırsızlara karşı karın tokluğuna bize bekçilik yaptırırsınız. Yalnızlığınızı bizim sadakatimizle giderirsiniz. Bütün bunların kadrini bilmeyip de bana hoşt dersen, bende sana puşt derim.” demiş.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

KİM KORKAK



Kirpi, tavşana “Ne kadar ödleksin?” demiş. Tavşan bu söze çok kızmış, kirpiye dönüp “Her tarafını silahla donatmışsın ama başını çıkarmaya korkuyorsun. Asıl korkak olan sensin. Bak benim hiç silahım var mı?” demiş.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

26 Nisan 2011 Salı

BİR ATASÖZÜ BİR YORUM



Padişah olsan da taht senin değil.
                                               Türk Atasözü
Bu söz genellikle tahtta iken değil, düştükten sonra idrak edilen bir atasözüdür.
**                                           **                               **
Kümesin bekçiliğini tilkiye bırakma.
                                  Amerika Atasözü

Bir toplumda erdemli olmak değil de varlıklı olmak hedef haline gelmişse, kümesin bekçiliği tilkilere kaçınılmaz olarak geçecektir.
**                               **                                           **
Yüksek bir mevkie bir alçağın çıkması denli acı bir olay düşünülemez.
                                                           Fransız Atasözü
Bundan daha acısı, bir toplumun alçakları yukarı çıkaran sistemden hem yakınması hem yararlanmasıdır.
**                               **                                           **
Devletin yücelmesinde de,  düşmesinde de herkesin sorumluluğu vardır.
                                                                       Çin Atasözü
Biz ise, bütün sorumluluğu alkışlayarak çıkardığımız, yuhalayarak indirdiğimiz, siyasetçilere yükleriz. Suçun kimde olduğunu bilmediğimizden değil, böylesi çok daha kolay da ondan.
**                               **                                           **
Hak edilmemiş alkış, sahte para gibidir; toplayana er-geç zarar verir.
                                                                                  Latin Atasözü
Özgür ve bilinçli bir iradeyle verilmeyen oylar,  iktidarların en kötüsünü oluşturur. Hem oy verene hem oy alana zarar verir.
**                                           **                               **
Kötü devlet adamları, oy kullanmayan iyi yurttaşlarca seçilir.
                                                                                  İngiliz Atasözü
Demek ki hiçbir şeye karışmayanlar, ülkeyi karıştırıyorlar. Bilinç ve erdemin olmadığı yerde demokrasi yeşermez.

**                                           **                                    **
İktidar, iktidara düşkün olmayanlara verilmeli.
                                                           Yunan Atasözü
Aksi takdirde her şey ayağa düşer. 
**                                           **                                           **
Aptal ata binince bey oldum sanır.
                                                           Türk Atasözü
Aptallık başka nasıl olur ki zaten

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

ÇELİŞKİLER YUMAĞINDA YUVARLANAN HAYATIMIZ



Orman katliamına göz yumar, orman suçlarına af çıkarır, sonra da oturur sel felaketine ağıtlar yakarız.
                                   **                                           **
Müteahhitlerin malzemeden çalışına şaşırmayız. Hatta işini bilen biri olarak muteber görürüz. Sonra, depremde binaların yerle bir olmasına şaşarız. Hatta Allah’ın bize cezası olarak görürüz.
                                   **                                           **
Mübarek günlerde kandil simidi yeriz. Yılbaşı geldiğinde hindi yeriz. Arada bir sürü nane yeriz. 
                                   **                                           **
“100 TL lik makbuzlu ceza mı? 30 TL lik çorba parası mı?” seçeneğinden düşünmeksizin çorba parasını tercih ederiz. Sonrada rüşvetin her tarafı sardığı, bu ülkenin iflah olmayacağı konusunda bilgelik satarız. 
                                   **                                           **
Bürokraside ayağı baş, başı ayak yaparız. Sonrada “bürokrasi yürümüyor, kafası da çalışmıyor.” deriz. Delinin sürahiyi ters çevirdikten sonra “ne biçim sürahi bu, ağzı yok” akabinde altına bakıp “tabanı da yok” demesi gibi
                                   **                                           **
Büyük hırsızları alkışlarız. Küçük hırsızları lanetleriz. Sonrada hırsızlık niye önlenmiyor diye de polisleri suçlarız.
                                   **                                           **
Kim demiş hayret verici başarımız yok diye. Öğrencilerin kafasını testle, midesini tostla doldurarak, eğitimi engellemeyi nasıl başardığımız hayret vericidir.
                                   **                                           **
Bizi azdırdığını düşündüğümüz şeytanı taşlamak için çok uzaklara gideriz. Yanı başımızda duran aynaya bakmak kimsenin aklına gelmez.
                                   **                                           **
Televizyonda,  dünyanın öbür ucundaki aç insanları görür üzülürüz. Diğer yandan kapı komşumuz aç yatar, haberimiz bile olmaz.
                                   **                                           **
Arkadaşımıza tebessüm etmeyiz ama dünya barışından bahsederiz.
                                   **                                           **
Bir yandan yerli malı kullanmayız bir yandan da ülkeye takla attıracak ekonomik formüller konusunda ahkam keseriz. Kafamız fazla karıştığında “adam olmayız biz” der çıkarız.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)
                                  

SİYASET ÜZERİNE AFORİZMALAR




(Aşağıdaki siyaset ve siyasetçi hakkındaki sözler, gerçek siyaset ve siyasetçilerle ilgisi olmayıp tamamen hayal mahsulüdür!)
                        ***                                         ***                             ***
Siyasetçi kimlik sahibidir. Hem de iki tane.  Bir seçimden önce, bir seçimden sonra.
                        ***                                         ***                             ***
Siyaset halkı tanıma sanatıdır. Başka türlü onun sırtına rahat binmek mümkün değildir.
                        ***                                         ***                             ***
Siyaset sorunlara sıra dışı çözüm üretmektir. Özellikle takı paralarıyla matematikte mucize yaratma konusunda.
                        ***                                         ***                             ***
Siyaset memlekete duyulan hizmet aşkıdır. Muhalefette kalındığı sürece devam eder.
                        ***                                         ***                             ***
Siyaset mümkün olduğunca demokrat olmaktır. Ne de olsa iktidar olunca otokrat olunacaktır.
                        ***                                         ***                             ***
Siyaset milletin derdiyle yakından ilgilenmektir. Hatta oylarını almayı garantilemek için bu zaruridir.
                        ***                                         ***                             ***
Siyaset halkın sevdiği şeyleri gündemde tutmaktır. Çünkü her siyasetçi “Oltaya gelmeyecek balık yoktur, yeter ki ucuna sevdiği yemi koy” sözünü bilir.
                        ***                                         ***                             ***
Siyaset dürüst olmaktır. Sadece nutuk malzemesi söz olarak.
                        ***                                         ***                             ***
Siyaset akıllı olmaktır. Başka türlü kestirme yoldan servet kazanmak zordur.
                        ***                                         ***                             ***
Siyaset mantıklı olmaktır. Yoksa muhalefette çözümü, iktidarda mazeretleri açıklayabilmek nasıl mümkün olacaktır.
                        ***                                         ***                             ***
Siyaset bir sanattır. İktidar öncesi ırgat, iktidar sonrası aristokrat rolünün iyi oynandığı tiyatro sanatı.
                        ***                                         ***                             ***
Siyaset bir bilim dalıdır. Yanlışlanabilir doğruların sürekli yanlış çıktığı bir bilim dalı.
                        ***                                         ***                             ***
Siyaset tahtırevalli gibidir. İstinat noktası vatandaşın sırtıdır.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

ŞAŞMAMAK GEREK



Doğruyu söyleyenlerin zarar gördüğü yerde yalancılık hükümran olur.
                        ***                                         ***
Terazinin boş kefesi yukarda durur. Yukarda duranlara bakıp şaşmamak gerek.
                        ***                                         ***
Toplum toparlanamıyorsa, şiddetli sevgisizliktendir.
                        ***                                         ***
Hakkı bulmak için değil haklı çıkmak için konuşuyorsak, konuşa konuşa anlaşamayız.
                        ***                                         ***
Boynunuzu ne kadar eğdirirseniz sırtınıza o kadar rahat binerler.
                        ***                                         ***
Makamlar kişilik zaafını ortadan kaldırmazlar bilakis tüm kişilik defolarını ortaya çıkarır ve ilan ederler.
                      
                        ***                                         ***                                                                
Mizahçılar, yönetenlerin defolarına ayna tuttukları için onların gazabına uğrar.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

DEMOKRASİ KADIN GİBİDİR


Demokrasi kadına benzer. Ona sahip olmanız için sevgi ve emek gerektirir. Sahtekârlıkla ancak ona yaklaşamaz uzaklaşırsınız.
                        **                               **
Demokrasi kadın gibidir. Onu koruyup kollamadıkça kötü yola düşeceğini zannederiz.
                        **                               **
Demokrasi kadın gibidir. Özünde özgürlük rüyası taşır. Bu özgürlük içinde hem mutluluk hem mahvolma tohumu vardır.
                        **                               **
Demokrasi kadın gibidir. Onu her tanımladığımızda bir eksiklik duygusu yaşarız.
                        **                               **
Demokrasi kadın gibidir. Ataerkil bir toplum ve asker bir millet olarak onun karşısında erkeksi ve askersi yanımız ağır basar.
                        **                               **
Demokrasi kadın gibidir. Med-cezirleri olur. Bu durumda sessizce durup doğal dengeyi beklemek gerekir.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

AKILLI OLMAK MI KURNAZ OLMAK MI?


İnsanları aldatabiliriz ama ekolojik dengeyi aldatamayız.
İnsanları aldatabiliriz ama ekonominin kanunlarını aldatamayız.
İnsanları aldatabiliriz ama trafik kurallarını aldatamayız.
İnsanları aldatabiliriz ama demokrasiyi aldatamayız.
Akıl yolunu değil kurnazlığı seçmek ve kurnazlığın sökmediği yerde onu kullanmak aptallık ifadesidir. Çevre felaketleri,  toplumun yoksullaşması, katliam gibi kazalar, demokrasi yerine otokrasi bu aptallığın sonucudur.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

23 Nisan 2011 Cumartesi

SAATİMİN PİMİ DÜŞTÜ DE


Sağlık teşkilatında şeflik görevini yürütürken bir işyerinin denetim için biri genç  diğeri yaşlı olan bir memuru görevlendirmiştim.
Denetim sonrasında daireye geldiklerinde genç memur hışımla odama girip “şefim bir daha beni bu kişiyle göreve gönderme, işyeri sahibinin yanında rezil oldum.” dedi.
Ben “ne oldu?” diye sorunca anlattı. “Denetimi tamamladıktan sonra tutanak için oturduk. Bu abi pantolonunun düğmelerini çözdü karıştırıp durdu. Yüzüm kızardı bakamadım.  Yüzümü başka tarafa çevirdim. Bir daha beni  bu kişiyle göreve gönderme lütfen” dedi.
Ben “O kişinin öyle bir şey yapmayacağını mutlaka ortada izaha muhtaç bir durum olduğunu “ söyledim ama ikna edemedim.
Sonra yaşlı memura  “Pantolon düğmeleriyle ilgili bir sorun mu oldu?”diye sordum.
Bana “ Sorma” dedi. “Denetimden sonra oturduğumuzda saatimi düzelteyim derken saatin pimi pantolon düğmelerinin arasına düştü. Çıkarmak bayağı zahmetli oldu.”

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

BENİM GEÇMİŞİM GELECEĞİME KEFİLDİR


Sağlık teşkilatında çalıştığım dönemlerde memuriyete yeni başlamış bir aday memur mesaiye geç geldiği için savunması istenmişti. Savunmasına birde benim kontrol etmemi istedi
Savunmada “Benim geçmişim geleceğime kefil olup bundan böyle geç kalmayacağım.” diye yazmıştı.
Bende aday memura, “Senin henüz memuriyet geçmişin yok ki geleceğine kefil olsun.” dedim.
O da aslında savunmayı edebiyat fakültesi mezunu da olan tecrübeli bir memur abisinin yazdığını söyledi.
Tecrübeli abisini gördüm.  “Nasıl yeni memurun geçmişi geleceğine kefil olur. Deyince biraz şaşkın cevapladı.
“Valla kefil olur mu olmaz mı bilmemem.  Ama bu sözü Demirel söylemişti. Duyduğumda çok hoşuma gitmişti. Bunu bir yerde mutlaka kullanayım diye not almıştım. Genç arkadaş benden savunma için yardım isteyince, söz çok güzel diye yazdım.”

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

22 Nisan 2011 Cuma

BENDE SANA ÖYLE BİR DİKEN BATIRIRIM Kİ


Bir arkadaşım benim sık fıkra ve atasözü kullanmamdan çok etkilenir. Hatta zaman zaman not alarak “Bunu bir yerde kullanayım.”der. Bir gün bana “Durdu, senin atasözlerin benim başımı belaya sokuyor.” dedi.
Sonra başından geçenleri anlattı.
GİMA’ YA sözleşmeli personel olarak girmişti. GİMA müdürü onu değişik reyonlarda çalıştırmak istiyor. Ama arkadaş ısrarla istihbarat memuru olmak istediğini söylüyor. (İstihbarat memuru, senetle yapılan satışlarda senet sahibiyle ilgili bilgileri araştıran personel) Müdürle satış salonunda ayaküstü arasında şu diyalog yaşanıyor.
-Seni gıda reyonunda değerlendirelim.
-Hayır, ben istihbarat memuru olmak istiyorum.
-Seni deterjan reyonunda değerlendirelim.
-Hayır, ben istihbarat memuru olmak istiyorum.
-Seni parfümeri reyonunda değerlendirelim.
-Hayır, ben istihbarat memuru olmak istiyorum dedikten sonra, “Diken battığı yerden çıkarılır müdür bey” diyor.
Müdür diyalogun arasında bu sözün ne anlama geldiğini pek kavrayamayıp sinirle odasına çekiliyor. Bir saat sonra çağırıp öfkeyle bağırıyor.
-Bende sana öyle bir diken batırırım ki kimse çıkaramaz.
Arkadaş şaşkın,
-Bu bir atasözüydü müdür bey, diyor.
Müdür;
-Ne atasözü kardeşim, kompozisyon dersinde miyiz? İş konuşması yapıyoruz,  diyor.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

21 Nisan 2011 Perşembe

SİGARA İÇMEYİZ AMA…


!980 li yıllar sağlık teşkilatında çevre sağlığı teknisyeni olarak çalışıyorum.
Bir sağlık memuru ağabeyimiz var. Amirlere aşırı iltifat eder.  Sürekli “Evet efendim, isabet buyurdunuz efendim. Doğru söylediniz efendim. Siz zaten söylemiştiniz efendim.”  gibi sözleri eksik olmaz.
Ramazanlık bir gün, sağlık müdürü odamıza geldi. Sohbet esnasında bir sigara yaktı. Bana ikram etti “niyetliyim.” dedim.
Sağlık memuru ağabeyimize de ikram etti.
Bir an çok merak ettim.  Ne yapacak diye. Sigarayı içse oruç gidecek, içmese de yağcılık gidecek.
Bir an tereddüt yaşadı sonra “Efendim biz sigara içmeyiz ama içeni çok severiz efendim.” dedi.

16 Nisan 2011 Cumartesi

KALKMANIN BİLE BİR SAAT KONUŞULDUĞU YER



Bir dönem Kahramanmaraş’ta edebiyat yarenleri cumartesi akşamı bir araya gelir badı seba yeli esinceye kadar sohbetlerine devam ederlerdi.

Bir keresinde bu sohbete katılanlardan biri lise müdürünü de davet eder.
Saat 12 olunca lise müdürü kalkmak için uğraşır ama sohbet tam kıvamındadır. Müdür zor güç kalkmak istediğini bildirir. Bunun üzerine “sohbetten nasıl kalkılır?” üzerine üzerine konuşmalar başlar ve bir saat sürer.

Lise müdürü nihayet bir saat sonra ayrılabilmiştir.

Aradan zaman geçer tekrar arkadaşı edebiyat sohbetine davet edince, müdür bir anda patlarcasına cevap verir.
-Yokkk arkadaş! Ben kalkmanın bile bir saat konuşulduğu yere artık gitmem.

BİR TAVİZ VERDİK DİYE



1980 öncesi Sağlık meslek lisesinde yatılı okuyoruz. Yatılı okulda öğrencilere gelen her türlü mektup kitap dergi, doküman okunur. Görüldükten sonra sahibine teslim edilir.

O dönemde iman konusunu sürekli konu eden bir derginin çok sayıda abonesi vardı.

Onları okuyup sakıncasız olduğunu tespit etmek için inanca çok itibar etmeyen bir öğretmeni görevlendirmişler. Öğretmen denetlemek için okudukça düşüncelerinde kısmi değişiklikler başlamış olacak ki bir gün derste hayret içinde konuştu.

—Arkadaşlar düşünüyorum; bu gökyüzü, bu yıldızlar, bu evren mutlaka bir yaratıcısının olması lazım, dedi.
Fırsatı ganimet bilen dindar öğrencilerden biri kalkıp devam etti.
—Elbette hocam, Allah var, kitabı var, peygamberi var öbür dünya var. dedi
Hoca bir an kendine gelip sözü kesti.
—Dur oraları karıştırma, yani bir taviz verdik diye her şeye inandıracaksın.

ALLAH SONUMUZU HAYIR GETİRSİN



1980 li yıllarda çevre sağlığı teknisyeni görevinde iken, ramazan ayında gece eğlence yerlerini denetliyoruz.
Doğal olarak müşteri sayısında ciddi bir azalma göze çarpıyor.
Bir pavyona girdik. Denetimden sonra müdürün odasında tutanağımızı tutuyoruz. Müdür yakınıyor.
—Allah sonumuzu hayır getirsin bu gidiş hayra gidiş değil.
Merakla soruyorum.
—Niye ki?
Müdür şaşıracak ne var gibi yüzüme bakıyor ve devam ediyor.
—Görmüyorsun kardeşim oruç tutuyoruz diye millet pavyona gelmiyor.

MÜSLÜMAN KARDEŞLERİME HİZMET OLSUN DİYE



Seksenli yıllarda Keçiören Belediyesinde geçici olarak ruhsat işlerinde çalışıyorum.
Ramazan günleriydi. Ruhsat için bir birahaneyi kontrole gittim.
Birahane sahibi çok özel biraları olduğundan bahisle bir bira ikram etmek istiyor.
Teşekkür ederek reddediyorum. Ama adam çok ısrar ediyor Bu kez niyetli olduğu söylemek zorunda kaldım.
Adam bu kez panikledi. Hemen durumu telafi etmek için hızlı hızlı konuşmaya başladı.
—Birahane açtığıma bakmayın. Ben dini bütün bir insanım. İnan ki sırf müslüman kardeşlerime hizmet olsun diye birahaneyi iftarda ve sahurda açıyorum.

16 Mart 2011 Çarşamba

BU DERS İŞTE! DERS!


Çavuş askerlere ders anlatıyormuş. “Dünya yuvarlaktır, dönüyor.”diye.
Erin bir kalkmış “Komutanım ben inanmıyorum. Dünya ne yuvarlıktır ne de dönüyor. Dünya tepsi gibi dümdüz bir şey.” demiş.
Çavuş düşünmüş düşünmüş sonra ere dönüp “Yav bende biliyorum dünya yuvarlak değil dönmüyor da.  Tepsi gibi dümdüz. Ama bu ders işte! Ders!” demiş.

Durdu GÜNEŞ

(her güne bir fıkra)

SEN ASKER DEĞİL MİSİN?


Bir arkadaşım anlatmıştı.
Askerde hastalanmış, Hastalananları toplu halde nizami yürüyüşle çavuş nezaretinde doktora götürmüşler. Doktor beklerken bile çavuş, herkesi nizami bir şekilde beklemeleri için sıraya dizmiş.
Arkadaş ayakta duramayacak kadar rahatsız olduğu için duvar dibine çömelmiş. Çavuş hemen Müdahale etmiş.
—Hemşerim, ayağa kalk! yasaktır.
Arkadaş ayakta duramayacak kadar rahatsız olduğunu söylemiş.
Çavuş bu kez sormuş.
—Hemşerim sen asker değil misin?
Arkadaş,
—Askerim, demiş.
Bu kez çavuş “Hemşerim eğer diyorsan ki askerim, o zaman yasaktır. Eğer diyorsan ki asker değilim o zaman yasak değildir.”

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

15 Mart 2011 Salı

DIKILINIZ


Beldeye yeni belediye başkanı olmuştu. Makam odasında tebrikleri kabul ediyordu.
Neşeliydi.  Kapının her çalışında keyif içinde sesleniyordu.
-Dıkılın.
İçeri girin anlamında mahalli bir sözcüktü  “dıkılın”
Belediye başkanının yanında yüksek tahsil görmüş amcaoğlu vardı. İkide bir “dıkılın” sözüne karşı uyardı
—Emmioğlu, artık belediye başkanı oldun. Bundan sonra biraz kibar olmalısın. Kapıyı tıklatanlara “dıkılın” deme.
Belediye başkanı bir kusur işlemiş gibi mahcubiyetle sordu
—Ne diyeyim peki?
Amcaoğlu devam etti
-“Dıkılın” olmaz emmioğlu, bundan sonra kibarca “dıkılınız” demelisin.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)



ANKARA’YA BOŞUNA GİTMİŞİN

Köyünde hukuk fakültesini kazanan tek kişiydi. Ankara ‘da okuyordu. Tatil dönemlerinde zaman zaman köy kahvesine uğrardı. Büyükşehirde okuyan biri olarak yaşlılar bile ona ilgi ve itibar gösterirlerdi.
Bir gün köy kahvesine uğradığında etrafına yaşlılar ona merakla soru soruyorlardı.
—Hükümetin durumu ne olacak?
—Erken seçim olacak mı?
—Hükümet çiftçiye nasıl bakıyor?
 O ise Ankara’nın kenar semtinde çok kısıtlı bütçeyle zor şartlarda hayatını sürdürüyor ve derslerden başına kaldıramıyordu. Ne hükümetle ne siyasetle ilgisi vardı. Sorulara tek cevabı vardı.
—Bilmiyorum.
Ramazan emmi dayanamamıştı, sonunda biraz kızgın ifadeyle konuştu.
—Bre oğlum, sende benim topal Mehmet’in dükkânına gidip geldiğim gibi Ankara’ya gidip gelmişin.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

BU MEMLEKET DIRDIRLA YÜRÜMEZ


Anadolu’nun bir köyünden çıkmış,   Ankara’da Mühendislik fakültesinde okuyordu. Köyüne döndüğünde köy kahvesinde oturmuş, halkına tepeden bakan ve bilgiçlik taslayan edasıyla konuşmaya başladı.
—Bu halk cehaletten kurtulmalıdır.
—Halk çağdaş anlayışla yeniden yapılandırılmalıdır.
—Toplum ilerici bir anlayışa sahip olmalıdır.
Köşede bu sözleri dinleyen Ramazan emmi gayri ihtiyari seslendi.
—Oğlum, bu memleket dırdırla yürümez!

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

6 Mart 2011 Pazar

NİYE HUHAF Kİ?



Deve kuşuna “Niye kendi eksenin etrafında dönerek tuhaf bir dans yapıyorsun?” demişler.

Deve kuşu “Dünya kendi ekseni etrafında dönüyor, doğal oluyor. Mevlevi kendi ekseni etrafında dönüyor, kutsal oluyor. Biz dönünce mi tuhaf oluyor?” demiş.


Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

4 Mart 2011 Cuma

LAF OLSUN DİYE


Kış günleri soba etrafında oturulur sohbetler yapılır.
Kalabalık aile soba etrafında oturmuş oradan buradan konuşuluyor.
Bir ara küçük çocuk babasına dönerek “Baba bahar gelse de bizim rahmetli eşekle yaylaya gitsek ne hoş olurdu.” der.
Baba bir an düşünür sonra, devam eder.“Oğlum hem rahmetli eşek diyorsun sonrada onunla yaylaya çıksak diyorsun. Nasıl olacak bu?”
Çocuk “sırf muhabbet olsun.” der gibi konuşur.“ Eee heri baba! Laf olsun diye konuşuyoruz işte.”

Durdu GÜNEŞ

Her güne bir fıkra

21 Şubat 2011 Pazartesi

ÖNCE YÜREĞİM SOĞUSUN


Temel boşanma davası için avukata gider.  Evliliğinin artık çekilmez hal aldığını ve boşanmak istediğini söyler. Bunun üzerine avukat şiddetli geçimsizlikten dava açılacağını bildirerek bir dilekçe hazırlar. Sonra Temel’e okur. Okudukça Temel gerilir, okudukça gerilir. Sonra Temel hızla ayağa kalkıp kapıya yönelir.

Avukat sorar “Dur nereye gidiyorsun.” Temel arkasına bakmadan cevap verir.“Bu karı bana ne eziyetler etmişte farkında değilmişim. Ben onu bir güzel döveyim, yüreğim soğusun da o zaman dava açalım.”

16 Şubat 2011 Çarşamba

ANNE- YAVRU DEVE DİYALOGLARI


Yavru deve anne deveye “ Anne, sana niye boynun eğri?  Diye soran oldu da , sen nerem doğru ki! diye cevap verdin mi?”  diye sormuş.
Anne deveyse yavrusuna “ Öyle olumsuz şeyler düşünme, bize güzellik anlamına gelen cemal demiyorlar mı sen ona bak.” demiş.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

9 Şubat 2011 Çarşamba

KARGALAR UÇMAYI BİLMİYORLAR MI?



İki karga oturup dertleşiyorlardı.  Biri diğerine dert yanıyordu.
—Şu insanlara aklım ermiyor. Bazen öyle laflar ediyorlar ki hani buna kargalar güler derler ya bende gülüyorum.
Diğeri:
 —Niye gülüyorsun? dedi.
—Ölecek karga kırılacak dala konar, diyorlar.  Ulan bu kargalar uçmasını hiç mi bilmiyorlar sanki.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)



SİYAH BEYAZ GÖRME



İki köpek sohbet ediyordu.
Biri diğerine yeni bir şey keşfetmiş gibi konuştu.
—İnsanların çoğu ile bakışımız ve görüşümüz aynı, dedi.
Öbürü “bu da nerden çıktı” der gibi arkadaşının gözüne baktı sonra;
—Nasıl olur? Dedi.
Öbürü bilinen bir şeyi söyler gibi konuştu.
—Aristo mantığı ile düşünen insanlar bizim gibi her şeyi siyah ve beyaz olarak görüyorlar.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

NEFRET NE İŞE YARAR?



İki sinek kendi aralarında konuşuyordu. Biri diğerine canı sıkkın bir şekilde sızlandı
—Şu Rusları hiç sevmiyorum, dedi
Öbürü merakla sordu.
—Niye ki?
Sözü başlatan sinek öfkeyle cevap verdi.
—Nefret yalnız sinek avlarken işe yarar, diyorlar dedi.
Diğeri gülümsedi aldırma der gibi konuştu.
—Bu da söz mü? Sinek vızıltısı gibi, aldırma geç.


Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

8 Şubat 2011 Salı

YILANIN KARAKTERİ

Yılana “İyilik eden iyilik bulur.” derler “Oysa sana, iyi de kötü de davranılsa, fırsat bulduğunda sokarsın.” demişler.

Yılan kıs kıs gülmüş, sonra “Ne yani, sizin atasözünüz için, biz karakterimizi mi değiştirelim?” demiş

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

LEYLEKLE YILANIN SANAL SOHBETİ

Leylek yılan gecenin bir yarısında chat yapıyordu. Konuştukça leyleğin iştahı kabardı.
-Şu an üstünde ne var? diye sordu.
Yılan sesine çekicilik katarak:
-Gömleğimi yeni çıkardım. Ama hemen heyacanlanma, altta her zaman yeni bir gömleğim vardır.
Leylek heyacan ve coşkuyla konuştu.
-Şimdi daha çok etkilendim. Yerim seniii…

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

İNSANLARIN SÖZÜNE İNANMAK

İki antilop kendi arasında konuşuyordu. Biri diğerine,
-Şu insanların sözüne uydum az kalsın canımdan oluyordum.  dedi
öbürü hayretle sordu .
-Niyeki?
Diğeri devam etti.
-Yav, su içene yılan bile dokunmaz, diyorlar. Sözü muteber bilip nehrin suyundan içecektim. Az kalsın bir timsahın öğlen yemeği oluyordum.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

7 Şubat 2011 Pazartesi

BİZİ İTE KÖPEĞE MUHTAÇ ETME

Memurların merkezi sınavla alınmadığı dönemlerde kurumlar usulü sınavlar yapar ve genelde iktidar partisinin listesinde yer alanlar sınavı kazanırdı.
Durum böyle olunca, milletvekili odaları iş bulma  bürosu gibiydi. Milletvekili işsizler için umut kapısıydı.
Yine mutad olduğu üzere  bir milletvekilin odası iş için gelenlerle doluydu.
Milletvekili sırasıyla dertleri dinliyor “hamili kart yakınımdır” kartvizitleri dağıtıyordu.
Sıra yaşlı birine gelmişti. Yaşlı adam, işsiz oğlunu alıp getirmişti. Milletvekili yaşlı adama derdini sorunca, adam dertli dertli konuştu.
-Sorma efendim bu oğlan çok haylaz çıktı. Oğlum oku adam ol, bizi ite köpeğe muhtaç etme dedim, dinlemedi.
İşsiz kaldı, artık himmetini bekliyoruz.

Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

VERDİK O ALÇAĞI APK’YA


Bir bakanlıkta personel dairesi başkanlığı yapan bir arkadaşım anlatmıştı.

“Göreve başladığım dönemde birçok bürokrat görevlerinden alınıyor APK’ ya uzman olarak (Araştırma Planlama Kurulu, şimdiki adı Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı) atanıyordu. Bu arada evde bu konuya ilişkin telefon konuşmaları oluyordu. Gün geçti devran döndü. Ben de görevden alınıp APK’ ya atandım. Yine bir arkadaşım telefon etmişti. Bende APK’ ya atandığımı söyledim. Telefon konuşmasını bitirdikten sonra, küçük kızım sordu.

-Baba artık sen kötü adam mı oldu?

-Yok, kızım nerden çıkardın şimdi, dedim.

Kızım bu kez,

-Baba sen sürekli telefonda konuşurken, verdik o alçağı APK’ ya, verdik o şerefsizi APK’ ya diyordun ya, dedi.


Durdu GÜNEŞ

(Her güne bir fıkra)

5 Şubat 2011 Cumartesi

ALGININ SEÇİCİLİĞİ

Ankara’da 1980 yıllarda çalışırken  Güzide Taranoğlu’unun çıkardığı Gülpınar isimli edebiyat dergisinde şiirlerim yayınlanıyordu.
Posta yoluyla işyerime gelen dergiyi çoğu zaman mesai arkadaşlarım açar  ve benim şiiri okurlardı. Bundan Büyük keyif alırdım.
Yine bir keresinde postadan dergi yeni gelmişti.  Çalışma arkadaşlarımdan mühendis bir kız dergiyi açtı  ve benim şiiri okumaya başladı. Onun  tepkisini merak ve dikkatle izledim
Benim şiiri okudu, sonra  memura seslenerek, bir kağıt kalem getirmesini söyledi  (O yıllarda henüz fotokopi yok) Bende şiirimi kağıda yazacak diye, durumdan hoşnut bir şekilde bekliyorum.
Kağıt kalem geldikten sonra mühendis kız, bir baktım ki  şiirin yanında bulunan desenin örneğini çıkarmaya başladı.
Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

ATLASTA OLMAYAN ÜLKELER


K. Maraş’ta  bulunduğum dönemlerde (1981-1983) bir mahalli gazeteye mizahi yazılar yazıyorum.
Bir  ara “Freudistanın İklimi” , “Marksistanın Coğrafyası” “Bekaristanın Karayolları” gibi başlıkllarla yazılar yazdım.
Bir gün gazetenin idarehanesinde otururken dizgi yapan genç içeri girdi. Beni görünce bu kadar da cahillik olur mu dercesine “Abi sen bu yazıları yazarken hiç atlasa bakmıyorsun herhalde. Ben dünya haritasına baktım bu ülkelerin hiçbiri yok.” dedi.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)

FIKRANIN BÖYLESİ

1981-1983 yıllarında K.Maraş’ta çalışıyorum. Serde yazarlık var. Onun için mahalli gazeteleri takip ediyorum. Özelilikle mizah yazıları ilgimi çekiyor
“Memleket “ isminde mahalle bir gazete çıkıyor. Her sayısında bir fıkra yayınlanıyor. Bir sayısındaki fıkrayı okuyorum ama anlamakta zorluk çekiyorum. Belli ki bir terslik var.
Gazetenin basım yeri ve idaresi Uzunoluk caddesi üzerinde. Bende işe aynı yoldan gelip gidiyorum.
Fıkra aklıma takıldığı için akşamüzeri basım yerine uğrayıp  dizgiyi yapan çocuklardan birine sordum. “Bu fıkrayı kim yazdı?” Ben yazdım.” dedi orda ki çocuk. “Ben  bu fıkrayı anlamadım.”  deyince dizgici çocuk açıklama yaptı. “Abi ben bu fıkraları eski bir fıkra kitabından yazıyorum. Uzun bir fıkra idi.  Fıkrayı hurufat tablosundan kumpasa dizdim. Fıkra bitmemişti sayfayı çevirdim, aradaki sayfa yırtılmış bende diğer sayfadan devam ettim. Sadece siz değil hiç kimse anlamamış.”*
Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)
*Eskiden mahalli matbaalarda dizgi için hurufat tablosu olurdu. Kurşun harfler kutucuklarda bulunurdu. Kurşun harfler tek tek önce kumpasa dizilirdi. Zor ve zahmetli bir işti dizgi.

31 Ocak 2011 Pazartesi

İŞTAH AÇICI

Doktor genç babaya sordu:
-Çocuk için yazdığım iştah açıcı şurup iyi geldi mi?
Genç baba cevap verdi.
-Hocam Allah razı olsun bu ilaçtan habire yazdıracağım iyi geldi.
-Peki, çocuk şurubu rahat içiyor mu?
-Hayır ama “yemezsen sana şurup içireceğim diyorum.” o zaman ne olsa yiyor.

Durdu GÜNEŞ
(Her güne bir fıkra)